Sâf ihvandan Murat Ercan rüyasını anlatıyor:
“Rüyamda geniş bir yolda yürürken iki kişi kendi aralarında konuşuyorlardı. Bunların sözlerini duymayayım, ayıp olur diye yolun karşı tarafına geçmek istedim. Yolun yarısına geçince beni çağırdılar. Yanlarına vardım, aramızda şöyle bir konuşma geçti:
– Yolun yanındaki bu köşkü sana gezdirelim mi?
– Niye gezdireceksin bana orayı?
– Burası Ömer ağabeyin köşkü.
Köşk bana çok muazzam ve lüks geldi.
– Ömer ağabey böyle bir yerde oturmaz ki, sonra siz hangi Ömer ağabeyden bahsediyorsunuz?
– Ömer Öztürk.
– Yok yok, siz karıştırıyorsunuz. Benim Ömer ağabeyim böyle bir yerde oturmaz.
– Karıştırmıyoruz. Burası Ömer Öztürk ağabeyin köşkü, gel sana içerisini gezdirelim.
İçeri girdim, köşkün duvarlarında mozaik yerine mücevherler vardı.[1] Köşk hem çok yüksek, hem çok büyüktü. Aklımdan, ‘Acaba buranın temizliği nasıl oluyor, bu kadar büyük köşk nasıl temizleniyor’ diye geçti. ‘Kızları ve gelinleri gelip yardım eder herhâlde’ diye düşündüm.
İçimden geçirdiğim şeylere cevap veriyorlar, yanlış söylüyorsam yanlışımı düzeltiyorlardı. ‘Burası cennet, burada kirlenme olmaz’ dediler. ‘Ömer ağabeyin eşi, kızları ve gelinleri burada yok’ demediler; sadece ‘Burada kirlenme olmaz’ dediler. Biraz daha yürüdük içeriye doğru tavan çok yüksekti ve çok fazla penceresi vardı. Köşkün camlarını saymak istedim. Hz. Ebû Bekir (r.a.) aklıma geldi. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (r.a.) köşkünden yetmiş ayrı vechile Cenâb-ı Hakk’ı müşahede edecek. Ömer ağabey de ömrünü Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in yoluna adamış bir insandır. Acaba bu köşkte de yetmişpencere var mı diye düşündüm ve saymaya başladım. Sonra beni dışarı çıkardılar. Köşkün etrafında hiç ev yoktu.[2]
– Burası cennet diyorsunuz ama çevresinde hiç ev yok, cennette biz yok muyuz? Bizim evlerimiz yok mu?
– Var, sizin de evleriniz var.
– Arkadaşlarımızın evleri yok mu?
– Onların da evleri var, ama uzaklarda.
– Peki biz nasıl gelip gideceğiz Ömer ağabeyin evine? Dünyadayken gelip giderdik, ziyaret ederdik.
– Burada da gider gelirsiniz.
Bu rüyayı Ömer ağabeyin yaptırdığı caminin açılmasına çok az zaman kala gördüm. Acaba şu hadîs-i şerîf ile te’vil edilebilir mi diye düşünmeden edemedim.
“Kim bir mescid (cami) yaparsa, Allah onun için o mescidin bir mislini cennette yapıp hazırlar.”[3]
Veli Aras şunları anlatır:
1989 Şubat’ında bir rüya gördüm. Vehbi Ecevit kardeşimiz: “Ağabey, sana Ömer ağabeyden telefon var; seni istiyor, dedi ve ahizeyi uzattı. Ahizeyi kulağıma götürdüm. Muhterem mürebbimiz, “Hakk! Hakk! Hakk!” diye zikrediyorlardı. Kitâblardan, ulaşabildiklerimden, Esmâü’l-Hüsnâ’dan “Hakk” ismiyle kimler zikrederler; bu zâtlar, ehlullâhın hangi tabakasındandır diye okumaya öğrenmeye çalıştım. Şu bilgiye rastladım:
“Fiillerini ve sıfatlarını, Vücûd-u Hakîkî’nin sıfatları, fiilleri ve tecellilerinin azâmeti karşısında yok edenlerdir.”
Başka bir rüyayı da 16 Nisan 1995 Pazar günü işraktan sonra gördüm. Muhterem büyüğümüz bir geminin kaptanı ve dümendeler. Gemide kimse yok. Kaptan köşküne giriyorum. Başımın sağ tarafını mübârek omuzlarına koyuyorum. Buyuruyorlar ki; “Bu gemiyi bana Şâh-ı Nakşibend hazretleri verdi.”
Mânidar Bir Rüya
Yine Murat Ercan anlatır:
“Bir gün rüyamda Ömer ağabeyi gördüm. Yanında bir zât duruyor, ama kim olduğunu bilmiyorum. O zât sordu:
– Beni tanıyor musun?
– Hayır, tanımıyorum, dedim.
– Ben Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, dedi.
Ben de ‘Peki efendim’ dedim. Yaşarken görmemiştim hiç. Daha sonra.
– Bunu tanıyor musun, benim Ömer evladım, dedi.
Ömer ağabeyi işaret ederek:
– Tanıyorum; bu benim Ömer ağabeyim, dedim.
Ömer ağabeyin elini öpmeye yöneldim. Ömer ağabey, Sâmi Efendimiz’in elini öpün diye işaret etti. Sâmi Efendimiz’in elini öpmek istedim, müsaade etmedi. Daha sonra geldim, Ömer ağabeyin elini öptüm.
Sâmi Efendimiz’i dünyada göremedim ama rüyada görmek nasip oldu.”
[1] Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: “(Cennetteki köşklerin) Bir kerpici gümüş, bir kerpici altın, harcı keskin kokulu misk, döşemesi inci ve yakut(tandır)…” (Müslim, Tevbe 27; Dârimî, Rıkak 17)
[2] Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennette birbirlerinin köşklerini, derece farklılığından dolayı ufukta batmakta ve doğmakta olan yıldızları görür gibi göreceklerdir. Bunun üzerine Ashâb: Ey Allah’ın Rasûlü! dediler, onlar peygamberlerin köşkleri midir? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki evet peygamberlerin ve Allah’ı ve Peygamberleri tasdik edip inanan bütün insanlarındır.” (Müslim, Cennet 3)
[3] Buhâri, Salât 65; Müslim, Mesâcid 25; Tirmizî, Salât 237.