Edep konusunda büyükler şöyle der:
“Edebe riâyet etmeyen, sünnetlere riâyet etmeyi kaçırır; sünnetlere uymayı kaçıran, farzları ve vâcipleri gereği gibi yapmaktan uzaklaşır; farz ve vâcip gibi dinin temellerinin yeterince yerine getirilememesi, kişiyi îmânını kaybetme tehlikesine dûçâr eder. Îmânını kaybedene binlerce vah olsun!”
O hâlde mutlu sona ulaşmanın ana kaynağı, daha doğrusu başlangıç noktası edeptir. Âdâbın korunması işte bu sebeple büyük önem arz eder.
Edep bir taç imiş nûr-i Hüda’dan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan
Mısralarının bütün ihvâna ezberletilmesini emreden Hz. Sâmi’nin (k.s.) hayru’l-halefi olan Muhterem Ömer Öztürk, sohbetlerinde şöyle demiştir:
“Büyükler, İslâm’ın altıncı şartı edeptir, derler. Bununla İslâm’ın beş şartına bir altıncı şart eklemiş olmuyorlar. Ancak bu beş şartın hakkıyla yaşanabilmesi için edep kurallarına riâyet edilmesi gerektiğini söylemiş oluyorlar.”
Muhterem Ömer Öztürk, İslâm edepler manzumesidir, buyurarak edepten çok sık bahseder. Sâhip oldukları yüksek edep, her muamelelerinde kendisini gösterir. Kalp kırmaktan son derece kaçınır, yakınındaki birinin bir hatasını söyleyebilmek için kalbi kırılmasın, incinmesin diye senelerce bekledikleri olmuştur.
Edepler manzûmesi olan İslâm dîninin yemek yeme âdâbına bile en ince ayrıntısına kadar riâyet eder; yemekten çıkan kemik vesâire gibi atıkları ayrı bir tabağa yâhut bir peçetenin üzerine koyarak;
“Yemekle çöp aynı tabakta olmaz” derler.
Yine bir gün Harem-i Şerif’te sağ elinde ayakkabısı ile yürüyen bir ihvâna ayakkabıyı sol elle taşımak gerekir, bir yere koyduğumuzda da ucunu kıbleye çevirmek gerekir; çünkü Nebi (s.a.v.), “Bizim dirimiz de ölümüz de kıbleye ta‘zîm eder” buyurmuştur, diyerek bir edebi (sünneti) daha öğretmiştir.
Allah Rasûlü’ne (s.a.v.) karşı edepleri ise bambaşka bir dikkat ve ciddiyetle tecelli etmektedir. Sohbetlerinde şöyle buyurmuşlardır:
– Allah (c.c.) ve Rasûlü’ne (s.a.v.) karşı en ufak bir saygısızlıkta bulunulmamalıdır. Rasûlullah (s.a.v.)’ın kendisi, ebeveyni, zevceleri, çocukları, ehl-i beyti, sahabîsi için değil Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i sevenler için dahi dikkatli, edepli, temkinli ve saygılı olmak gerekir. Hz. Mevlâna Celâleddin Efendimiz:
“Yâ Rasûlallah, ben ağzımı bin kere misvaklarım, bin kere miskle, amberle yıkarım, yine de bu ağzı senin zât ismin olan ‘Muhammed’ (s.a.v.)’i anmaya layık göremem” buyurmuşlardır. Cenâb-ı Hak bu hususta bizleri Hz. Mevlana Celâleddin efendimizin edebiyle edeplendirsin inşaallah.”