Muhterem Ömer Öztürk ile herhangi bir şekilde tanışıklığı olan herkes, onun ikramlarından ve cömertliklerinden istifade etmiştir. Yakınında bulunanlar, onun ihsanlarından en çok istifade edenler olmuş, bu yönlerini de ayne’l-yakîn görme imkânı bulmuşlardır. ‘Hiç kimse uşağı ve hizmetçisi için kahraman değildir’ sözünün ehlullah için geçerli olmadığını fiilen ispatlamışlardır. Zira yakınında olanlar, onun cömertliğini ve güzel ahlâkını daha iyi görme imkânı bulmuşlardır.
Fıtrî Bir Özellik
Kerem ve cömertlik aslî tabiatlarından olan Peygamberimiz (s.a.v.), insanların en cömert ve en asiliydi. Bilhassa Ramazan aylarında O (s.a.v.)’in kerem ve sahavetinde sınır olmazdı.
Bir gün bir adam, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) merada otlayan keçilerini sayarken gelmiş ve birkaç keçi istemişti. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) de ona bütün sürüyü vermişti. Adam sürüyü kabilesine götürdüğünde:
“Hepiniz Müslüman olunuz. Muhammed (s.a.v.) o kadar cömert ki fakirlikten hiç korkmuyor, demişti.”[1]
Muhterem Ömer Öztürk de Peygamberimiz (s.a.v.)’in ahlâkıyla kâmilen ahlâklanmış, benzerleri büyük velilerde görülebilecek sahavet örneklerini kendi nefislerinde göstermiştir. Çocukluklarından itibaren yaratılışlarından kaynaklanan bir özellikle hep cömert olmuş, ‘Hz. Sâmi (k.s.) bize vermeyi öğretti’ diyerek bu özelliklerini nasıl kemale erdirdiğini beyan etmiştir. Allah (c.c.) yolunda mal harcamaya, henüz Galatasaray Lisesi yıllarında iken başlamışlar, oruç tutanlar rahat etsinler diye kendi harçlıklarından hademelere maaş vererek sahur yemeği çıkarttırmışlardı.
Verirken hassas olmaya özen göstermiş ve ellerindekinden bir an önce kurtulmak istercesine hep dağıtmışlardır. Bunu gönül huzuruyla, tabii bir şekilde yapmış, bununla birlikte kendi nefisleri ve aileleri için iktisat ve itidalden ayrılmamıştır.
Çünkü Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Hem onlar ki, harcadıkları zaman ne isrâf ederler, ne de cimrilik ederler; (harcamaları) bu (ikisi)nin arasında orta bir yolda olur.”[2]
Bu konuda yaşanan bir olayı yakın hizmetini görenlerden Abdurrahim Başak anlatır:
“Ömer ağabeyin yeni bir çocuğu dünyaya gelmişti. Çocuğun beşiğine bir uyku seti alınması gerekiyordu. Alınacak ürün büyük mağazalarda 120 TL’ye set olarak satılmasına rağmen aynı şeyin Eminönü’nden parça parça temin edilebileceğini kendisine birisi söyleyince 90 TL’ye onu aldırmıştı. Akabinde Yeşildirek’te bulunan bürosuna gelmiş, bana kasayı açtırıp orada bulunan 40 bin TL’nin vakfa gönderilmesini emretmişti. Benim, ‘Kendi çocuğunuz için 30 liranın hesabını yapıyorsunuz; hayır işlerine gelince aceleyle ve bol bol harcıyorsunuz’ demem üzerine ise, ‘Orada tutumlu davranarak o hesabı yapmasak, burada böyle veremeyiz’ buyurmuştu.”
İslâm’ın Yükselmesi İçin Sarf Ettikleri
1970’li yılların en büyük İslâmî gençlik hareketi MTTB’nin başkanlığını yaptığı dönemde mal varlığını MTTB’nin faaliyetleri için cömertçe harcamış, hatta aynı zamanda iş ortakları olan ağabeyleri, “Eline geçeni vakfa, öğrencilere, MTTB’ye harcıyor” diyerek –Ömer Öztürk’ün ileride zor durumda kalmaması için– bazı maddî imkânlardan onu geçici olarak men etmek istemişlerdir.
MTTB’de şahsî masraflarının hiçbirini Birlik’e yaptırmamış, içinde bulunduğu bütün faaliyetlerin masrafını kendisi karşılamış, ayrıca bu faaliyetleri yürütürken karşılarına çıkan her türlü maddî engeli şahsî servetleriyle aşmışlardır. Bu hakikati yıllar sonra Birlik Vakfı’nın bir toplantısında büyük bir tur firmasının sâhibi Bülent Katkak şöyle dile getirecektir:
“MTTB’de kim başkanlık yaptıysa bu riyasetlerinden maddî–mânevî istifade etmiştir. Bunun tek istisnası Ömer ağabeydir. O, maddî–mânevî bütün imkânlarını MTTB için harcamıştır.”
Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk’ın (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.) için her şeyini vermesi gibi Ömer Öztürk de, kendi devrinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’e vekâlet etmiş bulunan, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.)’nun hizmetlerine ve yolunun yayılmasına bütün varlıklarını harcamışlardır. Ancak edepleri gereği bunlardan hiç bahsetmemiş ve yeri geldikçe şöyle buyurmuştur:
“Cihâna sultan olmak bir kuru kavga imiş,
Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.”
Eski dostlarından Doç. Dr. Tahsin Erdinç’in ifadeleri ile;
‘Varlıklı bir ailenin mutlu bir ferdi iken bu yola varını yoğunu, sağlığını, kısaca her şeyini vakfeden kişinin adı Ömer Öztürk’tür.’
Fatih Gençlik Vakfı
Muhterem Ömer Öztürk, kurdukları Fatih Gençlik Vakfı’nda yaklaşık 40 senedir binlerce öğrenciye karşılıksız burs vermiş, barınma imkânı ve her türlü maddî desteği sağlamıştır. Eğitimini yurtdışında ikmal etmek isteyen kimi öğrencilere de ciddi yardımlarda bulunduğu dönemler olmuştur. Kendisinin bursuyla okuyan öğrencilerin birçoğu memleketimizde mühim yerlere gelmiştir. Bu vakıfta öğrencilere hem burs verilmiş hem de Kur’ân-ı Kerim, ilmihal bilgisi ve belli seviyede İslâmî ilimleri öğrenmelerine vesile olan faaliyetlerle öğrenciler her yönden desteklenmiştir. Vakıf’ta ayrıca haftada iki gün 100-150 öğrenciye yemek verilmekte ve kültürel faaliyetler yapılmaktadır. Verilen burslar öğrenciler için hâlen ciddi seviyede destektir. Fatih Gençlik Vakfı, kuruluşundan bu yana, üniversite gençliğinin her türlü ihtiyacına cevap vermek için, kurucusu Muhterem Ömer Öztürk’ün maddî–mânevî yardımlarıyla faaliyetlerine devam etmektedir.
Feriköy Erkek Öğrenci Yurdu
1966 yılında “Konya Yurdu” olarak inşâ edilmiş ve devrin başbakanının katılımıyla hizmete açılmış olan Feriköy Öğrenci Yurdu; çeşitli devrelerden geçtikten sonra 70’li yıllarda Muhterem Ömer Öztürk’ün himmeti ve gayretiyle kahvehane görünümünden MTTB çizgisine çekilerek, Anadolu’dan gelen üniversite öğrencileri için mühim bir barınma yeri hâline gelmiş; 600 kişinin aynı anda kalabildiği bir yurt olmuştur. MTTB’ye bağlı bir yurt olan Konya Yurdu’nda o yıllarda, geleceğin Türkiye’sinde söz sâhibi olacak binlerce öğrenci yetişmiş, uzun soluklu dostlukların tohumları ekilmiştir. Feriköy Öğrenci Yurdu bu derece verimli bir toprak iken 1980 ihtilali sonrası bir ‘danışıklı döğüş’le Konya Yüksek Öğrenim Yaptırma Derneği’nden alınarak Kredi Yurtlar Kurumu’na verilmiş ve 16 sene bu kurumun yurdu olarak çalışmıştır. Daha sonra Muhterem Ömer Öztürk’ün açtırdığı dâvâ neticesinde dernek dâvâyı kazanmış, 1996 yılında yurdun tekrar Konya Yüksek Öğrenim Yaptırma Derneği’ne verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak 16 yıl boyunca bir çivi bile çakılmayan yurt harabe vaziyette devralınmış; Muhterem Ömer Öztürk, yurdu âdeta yeniden inşâ ettirerek modern bir yurt hâline getirtmiş, üniversite gençliğinin hizmetine sunmuştur.
Yurdun bulunduğu mahalle sâkinleri, öğrenci profilindeki bu değişimi fark etmişler ve önceden yaka silktikleri, önünden dahi geçmek istemedikleri yurdun yeni hâlinden son derece memnun olduklarını çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdir. Feriköy Öğrenci Yurdu, nezih mekânı ve güvenilir ortamı ile İstanbul’da eğitim gören üniversite öğrencilerine hizmete devam etmektedir.
Misvak Neşriyat
Muhterem Ömer Öztürk, ehl-i sünnet akidesinin güçlenmesi ve ümmet-i Muhammed’in (s.a.v.) istifadesi için Misvak Neşriyat’ı kurmuş, ilk olarak da, “Âlemlere Rahmet Olan Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Yüce Ahlâkı” isimli kitabı hazırlatıp neşretmişlerdir. Daha sonra istişâre için oluşturduğu 15-20 kişilik bir heyet vasıtasıyla kaleme alınıp yayınlanması gerekli olan eserleri ve konuları tespit etmiş ve İmam-ı Azam Ebû Hanife (r.a.)’in hayatı, düşünce ve eserleri hakkında çalışmalar yapılmasına karar verilmiştir. Mahmud Sâmi Vakfı’ndan kısaltma olan “Misvak Neşriyat”ın ana gayesi de bu ilk çalışmalarla şekillenmiştir.
Yayın heyetinin uzun yıllar süren çalışması neticesinde, birçok aksaklığa rağmen, İmam-ı Azam (r.a.) hakkında ilk olarak İbn Hacer el-Heytemî’nin Mevâhibü’r-Rahmân fi-Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfete’n-Nu’mân isimli eseri, Manastırlı İsmail Hakkı hazretlerinin tercümesinden sadeleştirilerek yayınlanmıştır. Bu eserle birlikte, doğrudan İmam-ı Azam (r.a.) ile ilgili, toplam 6 cilt kitap neşredilmiştir.
İmam-ı Azam ile ilgili kitaplardan sonra, Arapça ismi Îlâü’s-Sünen olan ve Türkçe’ye; “Hadislerle Hanefî Fıkhı” ismiyle tercüme edilen 21 ciltlik kaynak eserin tercümesine başlanmıştır. Hanefî mezhebinin hükümlerini sünnetteki delilleriyle beraber anlatan, hem ilim erbabının, hem de halkın istifade edebileceği bir kitap ‘Hadislerle Hanefî Fıkhı’, diğer eserlerde de olduğu gibi finansmanı Muhterem Ömer Öztürk tarafından karşılanarak neşredilmektedir.
‘Hadislerle Hanefî Fıkhı’nı gözleri yaşlı olarak okuyan Muhterem Ömer Öztürk, ümmetin kandili olan İmâm-ı Azâm’ın (r.a.) eserlerini ihya ederek sonraki nesillere büyük bir hazine bırakmıştır.
Bu ana eserlerin yanında, kendileri, sünnet-i seniyyenin ihyasına yönelik çeşitli kitaplar neşrederek, ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’i sünnet-i seniyyeye kılavuzlamaktadırlar. Ayrıca cuma akşamları internet üzerinden yapageldikleri sohbetlerin yazıya dökülmesinden oluşan “Sohbetler 1-2-3…” ismiyle yayınlanan eserleri, günümüz insanının şeriat ahkâmını ve tarikat âdâbını öğrenmek noktasında istifade edecekleri kaynaklardan biri olmuştur.
Özel bir hassasiyetle 40 küsur yıldır çıkardıkları ve okurları tarafından “kitap gibi takvim” olarak tavsif edilen “Mevlana Takvimi” her yıl yüz binlerce ailenin evine girerek insanların dinlerini öğrenmelerine yardımcı olmaktadır.
İnternetin çağımızın en mühim haberleşme ve tebliğ yollarından biri hâline gelmesiyle, Muhterem Ömer Öztürk de bu yönde çalışmalar yapılması gerektiğini işaret etmiş, internetin günümüzdeki kadar yaygınlaşmasından çok önce çevresindekilere bu yönde talimatlar vermiştir.
Muhterem Ömer Öztürk’ün sohbetleri sesli ve görüntülü olarak internet üzerinden yayınlanmakta, kurulan internet siteleri, sosyal medya ve e-posta ağları vasıtasıyla yukarıda bahsi geçen yayınlar ve daha fazlası geniş kitlelere ulaştırılmaktadır.
Hac ve Umre’ye Götürülen Öğrenciler
Muhterem Ömer Öztürk, 40 senedir âdeta bir hac ve umre firması gibi öğrencileri hac ve umreye götürmektedir. Ancak, yaptıkları bu hazırlıkların umre firmalarından en büyük farkı ücretsiz olmasıdır. Öğrencilerin İstanbul’dan uçağa binip memleketlerine dönüşlerine kadar her türlü ihtiyaçları karşılanmakta, ayrıntılı bir düzenlemeyle öğrencilerin sünnete uygun şekilde hac ve umre yapmaları sağlanmaktadır. Muhterem Ömer Öztürk, gençlerin en iyi şekilde ağırlanmalarından, her türlü izzet ikramın yapılmasına kadar yakından ilgilenmekte, onlara evlerini açmakta ve unutulmaz bir seyahat yaşatmaktadır.
En lüks turlarla gidilse dahi yapılamayacak nitelikte rüya gibi bir umre programı, giden öğrencilerde derin izler bırakmış, hayatlarında mühim değişikliklere sebep olmuştur. Öyle ya, bir kulun bir kula yapabileceği en büyük iyilik onu elinden tutup Allah Rasûlü (s.a.v.)’e götürmektir. Türkiye şartlarında 18-20 yaşında hacca, umreye gitmek çoğu kişinin planladığı bir iş değilken ebeveynlerin dahi ufkunu aşan bir seyahate vesile olarak gençlere anne-babalarının bile yapmadığı iyiliği yapmaktadırlar. Bu umre seferlerine katılanlardan Medine-i Münevvere’de ikamet eden Rüştü Ecevit şunları anlatır:
“1978 senesinde İstanbul Erenköy’den Muhterem Ömer Öztürk ağabey, beraberinde birkaç arkadaşı da olduğu halde hacca gitmek istediler. Bana da iştirak etmem hususunda teklif geldi. Ben dâhil beş arkadaşla birlikte gitmek üzere çalışma başlattılar ve imkânların çok kısıtlı olduğu o günlerde her türlü hazırlık çalışmasını bizzat kendileri yaptılar. Vizeleri dâvetiye usûlü çıkarttırıp uçakla gitmek üzere biletleri almışlardı. Vakit yaklaşınca Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) hazretlerinin kendisine başka bir görev verdiğini beyanla kendisinin bu yıl hacca gidemeyeceğini ama bizlerin gidebileceğimizi söylediler ve tereddütlerimizi giderip gitmemizi teşvik ettiler. İhtiyacım olacak masrafların karşılığını (o günkü rakamlarla 24 bin TL) önce borç adıyla sonra da geri almayarak hibe ettiler. Mekke’ye vardığımızda usûl ve erkânına göre haccımızı yaptırmak üzere babaları merhum Mehmed Öztürk amcanın adresini verdiler. 8 Zilhicce sabah namazında kaldıkları yeri bulduk. Mehmed bey amca, kuşluk namazını kılmış, kudüm tavafını yapmış olarak geldiler. Bizlere hoş geldiniz dedikten sonra kudüm tavafını yapıp yapmadığımızı sordular. Yapmadığımızı söyleyince oturmadan, 70 yaşını aşmış hâliyle bizleri o en yoğun vakitte tavaf ve sa’ye götürdüler. Sanki o genç, biz ihtiyarız, en ince teferruatına kadar, duaları da tekrar ettirmek sûretiyle –ki hata yaparsak düzeltene kadar tekrar ettirirdi– tavaf ve sa’yimizi yaptırdılar. O yaşta gösterdikleri gayret unutulacak gibi değildi. Bize o günkü şartlarda bütün usûl ve erkânıyla haccımızı yaptırdılar. O günlerde ne hac, ne umre bilgimiz dâhilinde değildi. Gündemimizde de yoktu, imkânlarımız da sınırlıydı.
Muhterem Ömer ağabey gençliğinden itibaren hiç kimsenin incinmesine fırsat vermemiş, bütün maddî varlığını, zamanını, enerjisini, sıhhatini, Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.v.) yolunda harcayarak geçirmişti. Hâlen hayatını aynı şekilde devam ettirmektedir. İhsan kelimesi onun için çok şey ifade etmektedir. Zât-ı âlîleri, ‘ihsanda bulunmayı’ hayat umdesi hâline getirmiştir. Allah rızası için gayret, hizmet ve fedakârlıklarının sınırı yoktur.
Ömer ağabey, 1979’da Medine-i Münevvere’ye hicret ettiler. Bizleri de İstanbul`dan bütün masraflarımızı karşılayarak defalarca hac ve umreye getirdiler.
Bizden önce ve sonra, sayısını binlerle ifade edebileceğimiz genç kardeşimize değişik sene ve zamanlarda bütün ihtiyaçlarını karşılamak sûretiyle hac ve umre yaptırdılar. Bu hizmete hâlen devam etmektedirler. Cenâb-ı Hak yapılan bu ihsan, öncülük ve rehberliklerin karşılığını verecektir inşaallah. Biz de derecelerinin kat kat yücelmesi için Cenâb-ı Hakk’a niyaz ediyoruz.”
Medine-i Münevvere mücavirlerinden Kasım Yapıcı şunları anlatır:
“1979 senesinde Muhterem Ömer Öztürk ağabey, Ramazan umresine götürdüğü arkadaşlardan hacca kalan on kişinin bütün hac masraflarını karşılamıştır. Arkadaşlarla bire bir görüşerek her birine 1500 Suud riyali vermiştir. Zaten yolculuğun masrafları da onun tarafından ödenmiştir. Ayrıca hem grubun hem hacca kalan arkadaşların Erzurum ribatında (misafirhane) kalmalarının karşılığı olarak, o zaman ribatın sorumlusu Hattat Mustafa Efendi –Allah rahmet etsin– almak istememesine rağmen belli bir miktar Muhterem Ömer Öztürk ağabey tarafından ödenmiştir.
Bu şekilde haccımızı eda ederek veda tavafımızı yaptık. Mekke-i Mükerreme’den ayrılıp Medine-i Münevvere’ye ulaştık ve Muhterem Ömer ağabey sayesinde Medine’de Mahmud Sami (k.s.) hazretlerini ziyaret ederek dualarını aldık: “Yolculukta meşakkatler zuhur ederse, inşaallah sabırla karşılayın Allah selâmetle ulaştırsın” diye bizlere dua etti. Muhterem Ömer Öztürk ağabey, Medine-i Münevvere’nin dışında bugün kralın sarayının karşısındaki benzinciye kadar gelerek bizleri Medine-i Münevvere’den uğurlamış oldu. Sayelerinde Ramazanın son günlerinde başlayan yolculuğumuz hac da yapılarak tamamlanmış oldu.”
Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Camii Şerifi
Yurt içinde ve yurt dışında, yaptırdıkları, yardım ettikleri, tamamlanmasına vesile oldukları, kısmen üzerlerine aldıkları camilerin yanı sıra İstanbul, Pendik Kurtköy’de üstadının ismini taşıyan büyük bir cami yaptırmışlardır.
Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) Cami-i Şerifi’nin yapımına 17 Eylül 2006 tarihinde başlanmış ve cami yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır.
Cami, 23,5×28,5 metre büyüklüğünde bir alana yerleşmiş, dört ana kolon üstüne tek ana kubbe ve etrafında dört yarım kubbe şeklinde inşâ edilmiştir. İstanbul’un Pendik ilçesine bağlı Yenişehir Mahallesi’nde bulunan cami, Yavuz Sultan Selim Camii gibi Osmanlı mimarisinin zevk-i selimini açığa çıkaran bir eser olmuştur.
Caminin kendi adına yapıldığı zât hakkında cami kitabesinde şöyle denilmektedir:
“Silsile-i aliyye-i Nakşibendiyye’nin otuz üçüncü postnişinleri olup silsile-i aliyyenin otuz ikinci postnişini Şeyhü’l-Meşayih es-Seyyid Muhammed Esad-ı Erbilî kuddise sirruhu hazretlerinin halifelerindendir. Hz. zât-ı akdesin şecere-i mübarekeleri, Ramazanoğlu Beyliği’nden Hz. Seyfullâh Halid bin Velîd’e (r.a.) kadar uzanır. Hicrî 1308’de Adana’da dünyayı teşrif eden zât-ı âli-kadrleri, 1404’te Medine-i Münevvere’de irtihal-i dâr-ı beka eylediler. Kabr-i şerifleri Cennetü’l-Bakî’de ziyaretgâhtır. Ulemâ-yı İslâm, ‘Bir asırlık mübârek ömürlerinin her anında sünnet-i seniyye-i Rasûl-i Kibriya -sallallahu te’âlâ aleyhi ve sellem-i ihya eylediklerinde ve nice yüksek makamların sâhibi; ‘gavs, müceddid, sahibü’z-zaman ve cana yakın ülfet’ makamının sâhibi ve asırların nâdir yetiştirdiği bir zât-ı akdes olduklarında’ ittifak-ı ârâ eylemişlerdir.”
Ebû’l-Fukara Ömer Öztürk
Muhterem Ömer Öztürk’ün cömertliklerinden Medine-i Münevvere’nin fakirleri de nasiplerini almaktadır. Kendileri Medine-i Münevvere fakirlerini adresleriyle beraber tek tek tespit ettirmiş, değişik milletlerden olan bu fakirlere düzenli olarak yardım etmişler, yardım etmekle kalmayıp yakınlık göstermişler, onların âdeta babaları olmuşlardır. Âlimlerin beyanlarına göre her şeyin bir alâmeti vardır; Hz. Peygamber (s.a.v.)’i sevmenin en mühim alâmetlerinden biri de fakirleri sevmektir. Kendilerinde bulunan aşk derecesindeki Peygamber (s.a.v.) sevgisini, fakirleri can-u gönülden sevip destekleyerek ispatlamaktadırlar. Otuz seneyi aşkın bir zamandır Mescid-i Nebevi’de kurdukları bereketli iftar sofralarının müdavimleri daha çok fakirler olmuş, gördükleri güzel muamele neticesi bu zâta gönülden bağlanmışlardır. Kendisini gördükleri her yerde etrafında pervane olmaktadırlar.
Ramazan Ayında Coşan Cömertlikleri
Ramazan-ı şerifteki cömertlikleri denize karşı okyanus gibidir. Ramazan ayında Muhterem Ömer Öztürk’ün yemek dağıtılmasını organize etmekle vazifelendirdiği kişilerden Medine-i Münevvere’de mücâvir Kasım Yapıcı anlatır:
“Elimdeki defterde kayıtlı sadece on sene içinde dağıtılan yemek yüz binlerin çok üstündedir. Bu yemekler yaşlıların kaldığı evler, kimsesiz kadınların kaldığı yurtlar, yetimhaneler, daha önce tespit edilmiş fakir kimselerin evleri, çok düşük maaş alarak Medine-i Münevvere’de çalışan işçi kampları gibi yerlere her gün iftar öncesi tespit edilmiş adetlerde dağıtım yapılmaktadır. Hatta bir kez; dul, kimsesiz, yaşlı kadınların kaldığı ribatta dağıtım yaparken kapının aralığından gözleri görmeyen yaşlı bir siyahî kadın, bu yemekleri gönderene öyle bir vecd ile dua etti ki kendimizi ağlamaktan alıkoyamadık. Böyle dua eden nice yaşlı, dul ve yetim saymak mümkün.”
Cennetten Gelen İkram
Muhterem Ömer Öztürk’ün Ümmet-i Muhammed’e (s.a.v.) ikram konusunda ne kadar ince düşünüp titiz davrandıklarına dair bir menkıbeleri şöyledir:
Medine-i Münevvere’de Ravza-yı Mutahhara’da 30 küsur senedir yıl boyu pazartesi-perşembe günleri, Ramazan ayında da her gün iftar sofrası kurarlar. Sofralarda her seferinde en az 70-80 kişi iftar yapar. Sofraları için, düzen, intizam ve nitelik yönünden Harem-i Şerif içindeki en güzel sofra denebilir. Bu iftar sofraları hâlen devam etmektedir. İnşaallah kıyâmete kadar da devam edecektir.
Her sofra kurulduğunda sofraya fazla fazla hurma koyarlar, daha sonra artan hurmayı tekrar toplar, Türkiye’ye gelirken bu hurmaları getirerek misafirlerine ve cemaatlerine ikram ederler.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir”[3] buyurdukları için âlimler demişlerdir ki; “Bir kimse cennet bahçesi olarak tavsif buyurulan Ravza’da iki rekât namaz kılsa ve, ‘Vallahi ben cennette namaz kıldım’ dese yemininde yanılmış olmaz” diyerek buranın aynen cennet bahçesi olduğunu beyan etmişlerdir. Muhterem Ömer Öztürk, İstanbul’a gelirken hurma pazarından hurma alıp kolayca ikram etmek yerine çeşitli meşakkatlerle cennet bahçesine hurma götürüp getirerek ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e ücretiyle bile bulunamayacak cennetten çıkmış hurmaları ikram ederek, etrafındakilerin daha bu dünyada iken cennet meyvelerinden tatmalarına vesile olmaktadır.
Yine İstanbul’a gelirken yanlarında getirip sohbetlerinden sonra dağıttıkları taze misvakları Türkiye’de bulmak mümkün olmadığı gibi, o kadar iyi cins misvakı Mekke ve Medine’de bile elde etmek kolay olmamaktadır. Misvakı bu şekilde dağıtarak ve kullanmanın fazîletini anlatarak, misvakın sürekli kullanılır, bittiğinde talep edilir bir nesne hâline gelmesine vesile olmuştur.
Diğer (Bilinen) Hayırları
Türkiye’deki hayırları yukarıda sayılanlarla da sınırlı değildir. 17 Ağustos depreminden sonra deprem bölgesine vazifelendirdikleri kişileri göndererek yıllarca her bayram, ihtiyaç sâhiplerine yardım etmiştir. Yine dünyanın değişik yerlerindeki âfetzede Müslümanların yardımına da ilk el uzatanlardan olmuştur.
Her fırsatta fakirlere ihsanlarda bulunurlarken yakın çevrelerini ve ilim sâhiplerini de büyük hediyelerle memnun ederler. Borçlarını öderler, kiralarını verirler. Yol parası bulamazken Muhterem Ömer Öztürk’ün elinden tutması, sermaye vermesi, yol göstermesi neticesinde zengin olanların sayısı hiç de az değildir.
İstanbul’da medfun sahabe-i kiramdan onlarcasının kabrinin yerlerini tam olarak ortaya çıkartarak, mezarlarının tamir edilmesine vesile olmuşlardır.[4]
Türkiye dışında da Çeçenistan, Suriye, Irak, Sudan, Somali, Keşmir, Nijerya, Bosna ve Arakan gibi Müslümanların sıkıntı çektiği hemen her yere bizzat gidenler vasıtasıyla imkânları nispetinde yardım etmektedirler. Bu bölgelerde açtırdıkları su kuyuları mevcuttur.
Maddiyattan Öte Fedakârlıkları
Maddî infakları, cömertliklerinin sadece bir veçhesidir. Allah (c.c.)’ın kendilerine verdiği her şeyi cömertçe ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e sunmuşlardır. Büyük fedakârlıklarla insanların hizmetine sundukları zenginliklerin başta gelenleri sağlıkları ve zamanlarıdır. Hekimlerin tavsiyelerine göre çok az ayağa kalkmalarına izin verildiği hâlde buna riâyet etmeyip hizmetten hizmete koşmaktadırlar.
Hiçbir şartta bir an bile ayrılmak istemeyecekleri Medine-i Münevvere’den Türkiye’ye yaz ve kış olmak üzere senede iki kez gelerek büyük bir fedakârlık göstermekte, sıhhatleri hiç müsait olmamasına rağmen insanların meseleleriyle ilgilenmek için yazıhanelerine gelmektedirler. Allah (c.c.) istifade etmeyi nasip etsin.
[1] Müslim, Fezail, 14.
[2] Furkan sûresi, 67. âyet.
[3] Buhari, Fazlu’s-Salat 5, Fezailu’l-Medine 11, Rikak 53, İ’tisam 16; Muslim, Hacc 502.
[4] Bunlardan bir tanesi Abdussadık b. Amr (r.a.)’dır. Bu zâta, müşkillerinin hallolması için dua talep eden bir tanıdıklarını göndermişler, “O zâtın kabri başında dua et ve onun aracı olmasını talep et, inşaallah ihtiyacın giderilir” derler. O kişi bu söylenilenleri yerine getirdikten ve müşkili hallolduktan bir müddet sonra Abdussadık b. Amr (r.a.), Muhterem Ömer Öztürk’e rüyada: “Senin vesilenle gelen kişi, işi hallolduktan sonra uğramaz oldu” buyurmuşlardır.