Şaşılacak Davranışlar
Çevrelerine karşı hesapsız bir cömertlik içinde olmalarına rağmen kendi nefislerine karşı bir o kadar mutedil ve iktisada riâyetkârdır. Kendisine doğunun ve batının hazineleri arz edilen Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in na’l-i şeriflerini dikerek giymeye devam etmeleri sünnetine uyarak; 20-25 senedir giydikleri ayakkabıları, tabanlarını yenileyerek kullanmaya devam ettikleri vâkidir. Şüphesiz bu, günümüzde fakirlerin bile uğraşmayacağı türden bir iştir. Her şeyi; kibar, temiz, düzenli ve tasarruflu kullanmak kendilerinde bir hâl olmuştur. Kendilerinin yıllarca kullandığı araba, elbise vb. gibi özel eşyalar, yıllar sonra bile neredeyse yepyeni hâllerini muhafaza etmektedir.
Ev ve Araba ile Alâkası
Nebi (s.a.v.), “Bütün harcamalar Allah yolunda sayılır. Kişiye sevap kazandırır, sadece bina ve inşaata yapılan harcamalarda hayır yoktur” buyurmuşlardır.[1]
Muhterem Ömer Öztürk Türkiye’de bulundukları süre zarfında ve Medine-i Münevvere’de kirada oturmuş, ancak yakın zamanda çevrelerindekilerin önayak olmaları ve ısrarları neticesinde bir ev sâhibi olmuştur. Bununla beraber çeşitli vesilelerle ellerine geçen evleri burs vb. gibi hayır işleri için satıp İslâm’ın yükselmesi için sarf etmiştir.
Bir gün İstanbul’u teşriflerinde binmeleri için Mercedes marka araba tahsis edilmiş, ancak dünyanın değişik yerlerinde fakr-u zaruret içinde yaşayan Müslümanlar varken ve dünyada Müslüman kanı akarken bizim böyle lüks arabalara binmemiz uygun olmaz diyerek kendileri için alınan arabayı sattırmış ve daha basit bir araçla yetinmiştir.
“Araba ‘vasıta’dır, bu görevini yerine getiren herhangi bir arabaya binilebilir” diyerek lüks araba talebinden sakınmıştır. Bir sohbetlerinde “Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde zor durumdayken bir kimsenin kendi helal parasıyla almış olsa bile çok lüks arabalara binmesi, süper lüks villalarda oturması doğru değildir” buyurmuştur.
Hiç Tatil Yapmadı
Babaları merhum Mehmed Öztürk Adana’nın en zenginlerinden biri olup 50’li yıllarda Adana’da arabası olan altı kişiden biridir. Daha sonra Hz. Sâmi (k.s.) ile beraber bulunabilmek için buradaki mallarının çoğunu satıp İstanbul’a gelmiş, burada da İstanbul’un büyük demir tüccarlarından biri olmuştur. Ömer Öztürk doğuştan böyle varlıklı bir ailenin çocuğu olmalarına rağmen, çevresinde bulunan sıradan insanlardan farklı bir hayat tarzı içinde bulunmamış, ellerindeki imkânları hep Müslümanların hizmetine ve İslâm’ın yayılmasına harcamıştır. İstedikleri her yerde tatil yapma imkânları olduğu ve hizmetini görenler ısrar ettiği halde hayatları boyunca hiçbir zaman tatile çıkmamıştır. Dünyaya bakış açılarını şu ifadeleri özetler:
Bu dünyada (nefsine uyarak) yaşama hakkını kullananlar, âhirette yaşama haklarını kaybetmişlerdir.
Her Şartta İktisat
Medine-i Münevvere’ye hicretlerinin ilk zamanlarında “düdüklü tencere” diye tabir edilen tencereler yeni çıkmış, belki bu ürünün fabrikasını satın alabilecek imkânlara sâhipken, düdüklü tencere kendi cemaati tarafından da rahatlıkla alınabilen bir nesne oluncaya kadar ihtiyaçları olduğu hâlde evlerine bu tencereden almamıştır.
Peygamberimiz’in (s.a.v.), “Varlıkta da yoklukta da iktisat” emirlerine özel hayatlarının her safhasında azamî riâyet etmiş; abdest alırken, yemek yerken elektrik, su gibi kaynakları kullanırken hep iktisatlı olarak, en küçük bir şeyin dahi israf edilmemesine büyük çaba sarf etmiştir.
[1] Tirmizi, 37. Kitâbu Sıfâti’l-Kıyâme, 40. Bâb