Millî Türk Talebe Birliği, kuruluş gayesine yönelik faaliyetleri 1971 yılına kadar aralıklarla devam ettirmeye çalışmış, bu tarihe kadar belli mihrakların kontrol ve desteğindeki faaliyetleri ile ön plana çıkmıştır. Bir önceki dönem genel muhasiplik vazifesinde iken Türkiye Temsilcisi olarak katıldığı ‘Dünya Gençlik Kurultayı’nda kendisini gösteren, konferans müddetince Birleşmiş Milletler binasında Müslüman ülke temsilcileri için ezan okutup mescid açtırarak Müslüman gençlerin namaz kılmasını temin eden Ömer Öztürk’ün 26 Mart 1971 yılında genel başkan olmasıyla, MTTB gerçek kimliğine kavuşmuş, temsil ettiği vazife için iftihar vesilesi olmuştur.
Bu döneme kadar kamuoyuna yönelik göstermelik faaliyetlerinden öteye gidemeyen, Türkiye’deki güdümlü kör dövüşün bir oyuncusu durumunda olan MTTB, büyük bir dönüşüm yaşayarak, artık hiçbir mihrakın kontrolü ve desteği olmaksızın ve Türkiye’de bu mihrakların sahnelediği senaryoların hiçbirinin oyuncusu olmaksızın, ülkemizin en güvenilir teşkilatlarından biri hâline gelmiştir.
MTTB, Muhterem Ömer Öztürk’ün verdiği ruh ve ivme ile 1980’e kadar aynı vazifesini devam ettirmiştir. Bu dönem gençliğin, sokaktan kütüphaneye, kitaba; ilmî ve kültürel çalışmalara çekildiği dönem olmuştur.
Hiçbir şeyi kolay kolay beğenmeyen merhum Necip Fazıl, Cumhuriyet dönemi gençliğinin, üniversitelerin ve MTTB’nin bir tahlilini yapacak ve Ömer Öztürk Dönemi için ‘Sütbeyazı Dönemi’ hükmünü verecektir.
50.Genel Kurul ve Muhterem Ömer Öztürk’ün Başkan Seçilişi
Kuruluşundan o güne, 56. yılını tamamlayan Millî Türk Talebe Birliği’nin 50. Genel Kurulu, 25 Mart 1971 tarihinde MTTB’nin Genel Merkez Binası’nda çalışmalarına başlamıştır.
Bütün bu çalışmalar 26.03.1971 günü akşamına kadar sürmüş, akşam 50. Genel Kurul’un Genel Başkan seçimi maddesine geçilmiştir. Genel Kurul’dan genel başkan adayı istenmesi üzerine, MTTB 49. Dönemi Genel Muhasibi ve İstanbul İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi talebesi Muhterem Ömer Öztürk tek aday gösterilmiş, salon adayı ayakta alkışlamıştır.
Dâvâyı Özetleyen Konuşma
Mahmud Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.), ‘İslâm Gençliği yetiştirme vazifesi’ ile görevlendirmesi üzerine aday olduğu MTTB başkanlığı seçiminden önce Muhterem Ömer Öztürk kürsüye gelerek şu veciz konuşmayı yapar:
“Millî Türk Talebe Birliği 50. Genel Kurulu’nun Sayın Riyaset Dîvânı, muhterem dâvetliler, kıymetli delege kardeşlerim, hepinizi hürmet ve muhabbetle selâmlarım.
Biz talebelerin ulaşabileceği şerefli ve şerefiyle mütenasip mesuliyeti olan, Türk yüksek tahsil gençliğinin temsilciliğine, teşkilâtımızın Genel Başkanlık görevine talip olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum.
Talip olduğum vazifenin ağırlığını ve zorluğunu müdrikim. Memleketimizin içinde bulunduğu şartlar dâhilinde, yüksek tahsil gençliğine büyük görevler düşmektedir. Yarının yürütücü kadrosu gençlik, bugünün sakat millî eğitim siyaseti neticesinde maziden kopuk, istikbali düşünebilme imkân ve kapasitesinden mahrum bir tarzda yetiştirilmektedir. Eğitimimizin, millî olmaması, mazisine lâyık, istikbaldeki vazifesine hazır, mukaddesatına bağlı gençler yetiştirilmesinde gençliğin temsilcisi olarak gereken çalışmaları yapmak en büyük görevlerimizden olmalıdır.
Teşkilâtımız, ismi ile mütenasip bir çalışma devresine girmelidir. Birliğimizin gövdesinin, ismine yakışır şekilde oluşturulması en büyük temennimizdir. Orta tahsilden itibaren, talebelerle çok yakından ilgilenmek ve onları kazanmak, birer mücahit rûhu ile yetişmelerini sağlamak başlıca görevimiz olmalıdır.
‘Parçala yut’ prensibi ile şer cephesinin tazyîki neticesi bölük pörçük olan cephemizin birliğinin sağlanmasını bir an önce temin etmek gerekir. Tam bir kadro çalışmasına gidilmeli, kolektif çalışmalar yapılmalıdır.
Seçildiğim, heyetinizin tasvibine mazhar olarak Genel Başkanlık görevine getirildiğim takdirde, yapılması lazım gelen ve yapılması imkân dâhilinde olan çalışmaları yapacağımı ve bütün gayretimle uğraşacağımı vaat ediyorum. Sizlere iyi niyetimi vaat ediyorum. Asırlardır yerleşmiş, ebede kadar devam edecek olan umdelerin anayasam olacağına sizleri şâhit tutuyorum.
Seçilsem de seçilmesem de inandığım dâvânın bir neferi olarak son nefesime kadar Hakk’a hizmet yolunda olacağım.
Mukallitler kervanında, gaflet çöllerinden havlayanlar varsın hıyanetlerini haykıra dursunlar. Mukaddesatçı Türk Gençliği, kurtuluşun ufuklarına doğru güven içinde yürüyecektir.
Sözlerime son verirken yarım asrı aşkın bir teşkilâtın genel kurulunu teşkil eden siz değerli arkadaşlarımı, şahsınızda Türk yüksek tahsil talebelerini saygılarımla selâmlar, kongremizin memleketimiz, milletimiz ve camiamız için hayırlı ve uğurlu neticeler tevlit etmesini Allah’tan niyaz ederim.”
İlk Basın Toplantısı
Daha sonra seçimlere geçilir. Yapılan oylamada genel kurul delegasyonu, 132 oyla Muhterem Ömer Öztürk’ü 50. dönem MTTB genel başkanı seçer.
Böylece MTTB’de yepyeni bir dönem ve bütün Türkiye’ye damgasını vuracak bir gençlik hareketi başlamış olur.
Göreve geldikten sonra yaptığı ilk basın toplantısında, Türkiye ve dünya meselelerine bakışını anlatan Ömer Öztürk, konuşmasını şu sözlerle bitirir:
“Millî Türk Talebe Birliği olarak bütün ithal malı düşüncelerin karşısındayız. Türk’ün kendisine has millî, mukaddes düşüncelerinin savunucusu olduk ve olacağız. Türk yüksek tahsil gençliğine fikrî ve kültürel çalışmalarla hizmet etmeyi tek gaye ve yol edindik. Biz antikomünist ve antikapitalist bir harekâtın gençliğiyiz. Halk topluluklarının candan bağlılığı ile entellektüel halk sentezini bu teşkilâtta kurduk. Hedefimiz bütün Türkiye’de bu sentezi gerçekleştirmektir.
Hepinizi ‘zafer inananlarındır’ îmânıyla selâmlıyorum.”
İslâmî Gençlik Yetiştirme Vazifeleri
MTTB başkanlığına aday olmalarının arkasında, Birlik’in zorlu günlerden geçiyor olması yatmaktaydı. Bunun farkında olanlar, Ömer Öztürk’ün başkan seçilmesiyle, işlerin yoluna gireceğini düşünüyor ve Öztürk’e:
– Başkan sen ol, yoksa birlik elimizden gidecek!, diyorlardı.
Muhterem Ömer Öztürk ise bu hususu Sâmi Efendi hazretlerine soramaz ve Hazret’in Adana’daki halîfesi Hasan Efendi Hazretlerine sormaya karar verir. Bu düşünceyle 1969 senesinde Adana’ya gider ve orada bir hafta beraber bulunurlar. Ancak bu esnada Hasan Efendi rahatsızlık geçirir. Geçirdiği enfarktüsten bir hafta sonra da irtihal eder. Böylece Ömer Öztürk, yönelteceği iki suali de soramadan İstanbul’a dönmek durumunda kalır.
Fakat daha sonra Allah tarafından hatırına getirilir ki Hasan Efendi, sorular sorulmadan, hastalıktan evvelki sohbetlerinden birinde bunların cevabını;
– Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senâlar olsun, burada bir avuç da olsa, Müslümanlar olarak varsınız. Bâb-ı Âlî’de, Pâyitaht-ı Osmânî’de ‘Allah’ diyorsunuz, bu ne büyük nimettir, diyerek “kerâmeten-min’allâh” cevabını vermiş idi.
Bilahare, Talebe Birliği başkanlığı için Sâmi Efendi Hazretleri’nden izin talep edildi. Musa Topbaş, Osman Çataklı, Sâmi Efendi hazretlerine gidip:
– Efendim, Ömer’e Talebe Birliği başkanlığı için izin verirseniz gençliğe hizmeti olacak, İslâmî gençlik yetişecek… Kendisine biz teklif ettik MTTB başkanlığını kabul etmedi; siz talimat verseniz de şu başkanlığı kabul etse!, diye düşüncelerini arz etmişlerdi.
Sâmi Efendi hazretleri (k.s.) de Muhterem Ömer Öztürk’e:
– İnşaallah orada İslâmî gençlik yetiştirmeye vesile olursunuz!, demişlerdi.
İşte Sâmi Efendi’nin söylediği şu sözün bereketi ile, 40 yılı aşkın zamandır Allah (c.c.), Muhterem Ömer Öztürk’e İslâm gençliği yetiştirmeyi nasip etmiştir, elhamdülillah.
Sâmi Efendi’nin bu sözü üzerine Muhterem Ömer Öztürk kendisine sorar:
– Efendim, siz bana, İslâm gençliği yetiştirmek için hayırlara vesile olursunuz; git, başla buyurdunuz. Başımın üstünde yeri var; bana bir şey demek düşmez. Ama Talebe Birliği siyasî bir yer. Siyaset de yalanla daima iç içe. Ben sizden çok şeyler öğrendim ama bir tanesine çok dikkat ediyorum; her hususta onu tatbik etmeye çalışıyorum. O da, mutlaka dürüst olmak, kesinlikle yalan söylememek.
Bunun üzerine Sâmi Efendi’nin dudaklarından şu sözler dökülür:
– Dürüstlük en büyük siyasettir. Yalan söylememek şartıyla, bu dürüstlüğe devam etmek şartıyla ağzınıza geldiği gibi konuşursunuz. Allah muvaffak etsin.
MTTB’de Yapılan Bazı Faaliyetler
Genel başkanlık teklifini evvela reddedip, mânevî terbiyesinde yetiştiği Sâhibü’z-zaman Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.) tasvip ve tasdikleri ile kabul eden Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Sâmi’nin (k.s.) kendisine öğrettiği “Dürüstlük en büyük siyasettir” sözünü düstur edinmiş, dürüstlükten taviz vermeden çok rahat bir şekilde her yerde konuşmuştur. Buna hâlen ber-hayat olan dâvâ arkadaşları şâhittir.
Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB Genel Başkanlığı bi’l-fiil yaklaşık iki buçuk yıl sürmüştür. Bununla birlikte, MTTB’nin kapatılışına kadarki yaklaşık on yıllık devrede de MTTB’de yapılan faaliyetlere madden, mânen ve fikren destek olarak Birlik’in İslâmî çizgide kalmasını sağlamıştır. Fiilî başkanlıklarından başlayarak Birlik faaliyetlerinin ele alınması, elinizdeki çalışmanın sınırlarını aşacaktır. Belki bunların ayrı ciltler hâlinde yazılması gerekecektir. Bu sebeple, burada bazı hatıraları, faaliyetleri kısaca zikretmekle yetineceğiz.
Spor Kulübü Kurulması
Birlik faaliyetlerine talebeyi çekmenin bir aracı olarak kurulan Spor Kulübü hakkında Muhterem Ömer Öztürk şunları ifade ediyor:
O günkü Millî Türk Talebe Birliği’nin maddî durumu müsait değildi. Dilenmemek şartıyla, Birlik’in giderlerinin temin edilmesi lazımdı. Ömer Öztürk bunun için bir Spor Kulübü kurar. Gençlik Bakanlığı’nın müsteşarını da kendisi tâyin ettirdiği için çok kısa sürede Beden Terbiyesi’nden kulübü federe ettirir. Dört bir tarafta, müsabakalara iştirak ederler. O zamanki fikstürlere, gazetelere bakıldığında ‘MTTB Basketbol Kulübü, MTTB Voleybol Kulübü’ ve diğer kulüplerin faaliyetleri görülebilir. Hatta oradan bir hâtıra anlatalım:
MTTB, basketbolda üçüncü amatör kümededir, kazanmaları sonucunda ise ikinci amatör kümeye yükseleceklerdir. Maç, Teknik Üniversite’de… Spor kulübü idarecileri Ömer Öztürk’e çok ısrar ederler.
– Başkanım illa sen de geleceksin, sen gelirsen maçı alırız, gelmezsen almamız zorlaşır!
Ömer Öztürk de gider. O sırada Bekir Yıldız, Spor Kulübü’nün müdürüdür. Abdullah Gül de MTTB İcra Konseyi Muhasibi. Başkanlığı temsilen orada bulunuyordu. Ömer Öztürk kendisi gidemezse diye onu da göndermiş. Maç sırasında bağırıp çağırırken kavga çıkmış. Polis de almış götürüyor arkadaşları. Bir komiser yardımcısı iki de polis Abdullah Gül ile Bekir Yıldız’ın elinden tutmuş götürüyorlar. Ömer Öztürk’e haber verirler. Gider ve komiser yardımcısıyla selâmlaşır. Adam da öyle sert konuşuyordur ki… Ömer Öztürk:
– Ben Talebe Birliği genel başkanıyım, diye kendisini tanıtır. Komiser:
– Evet, ne olacak? der.
– Ne olacağı yok; bakın İstanbul güzel yerdir. Haberiniz olsun komiserim, diye cevap verir.
– Kardeşim, şu adamlarına sâhip çıksana. Bir daha kavga mavga çıkarmasınlar. Al git arkadaşlarını, der.
Tabii polisler anlamaz ama komiser yardımcısı Ömer Öztürk’ün ne demek istediğini anlar. O arkadaşları böylece polisin elinden almış olurlar.
Spor Kulübü ile Elde Edilmek İstenenler
Talebenin toplanmasına vesile olan spor kulüpleri, teşkilatlandığı her okulda mühim rakamlara ulaşıyordu. Mesela Yıldız Teknik’de dört yüz kişiye ulaşılmıştı. Muhterem Ömer Öztürk’ün deyişiyle:
– Bu sayı yalnız camide cemaat ile kıldığımız namazdaki talebe sayısı… Oy verenler ise daha fazlaydı. Mesela Işık Mühendislik’te bin beş yüz; İktisadi Ticarî İlimler Akademisi’nde iki bine yakın oyumuz vardı. Bu oyları toplamamızda spor kulüplerinin mühim rolü vardır. Kulüpler, talebeleri bir araya getirmemizde de mühim rol oynuyordu.
Spor kulüpleri federe ettirildi; takımlar hem basketbolda, hem de voleybolda çeşitli başarılar elde etti. Kulüpteki talebelerin hepsine birer lisans veriliyordu. Üye olup aidat ödeyenlere ise çeşitli stadlarda düzenlenen amatör kulüp maçlarına serbest giriş kartları veriliyordu: Vefa Stadı, Şeref Stadı gibi… Dönemin gençleri ceplerinde böyle bir lisansın olmasını önemli addediyorlardu. Bu şekilde Spor Kulübü kayıtlı bin beş yüz üyeye ulaştı. Üyelerin her ay yatırdığı on lira aidat, aynı zamanda Birlik için bir gelir kaynağı oluşturmuştu. Bu hâliyle Spor Kulübü, ülkenin en büyüğü olmuştu. Hatta bununla ilgili Muhterem Ömer Öztürk şu anekdotu anlatır:
– O sene güreş minderleri değişmişti. Eskiden minderler dört köşeydi. 1971’de dört köşe olan minderleri yuvarlağa, şu anki kullanılan hâline, çevirdiler. FILA Türkiye’ye iki tane örnek minder göndermişti. Allah rahmet eylesin, Avni Akyol’un Ferit Melen vasıtasıyla Gençlik ve Spor Müsteşarlığı’na getirilmesine sebep olmuştum. Ona:
– Ağabey minderlerden bir tanesi benim! dedim.
– Niye senin? diye sordu.
– Türkiye’nin en büyük spor kulübü benim de ondan, bin beş yüz lisanslı sporcusu olan başka bir kulüp var mı? Beden Terbiyesi’ne sorabilirsiniz. Büyük kulüpler de dâhil, dedim.
Minderin bir tanesini aşağıdaki salona koydurdum. Güreş İhtisas Kulübü’nün güreşçilerini getirtip orada güreş yaptırıyordum. Böylece onları seyre gelen bir güreş seyircisi de teşekkül etmiş oldu. Seyirciler, sonradan konferanslara, sohbetlere, seminerlere iştirak etmekte ve böylece verimli bir çalışma zemini oluşmaktaydı.
Sünnete uygun spor dallarını desteklediğimiz gibi sünnete aykırı olanları da zamanla tasfiye ediyorduk. Bu tasfiyeler sonucu en son güreş ve kılıç-kalkan kalmıştı.”
Türkiye’de İlk Dershanecilik
(Uzun Dönem Kursları)
MTTB’de Spor Kulübü hâricinde bir de Kitap Kulübü vardı. Burada çeşitli kitaplar duruma uygun şekilde kimine paralı, kimine parasız dağıtılıyor ve okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak hedefleniyordu. Ayrıca birçok yerde düzenli seminer dizileri devam ettirilmekteydi. Bunlarla birlikte ilk defa uzun dönem üniversiteye hazırlık kursları, eğitim kursları, yine bu dönemde başlatılmıştır. Kurslara rağbet o kadar fazlaydı ki kayıt yaptırmak isteyenler araya birilerini koyma yoluna tevessül etmekteydiler. Bu konuyla ilgili olarak dönemin İstanbul Valisi Vefa Poyraz’dan bahsedilebilir. Bir gün Birlik’e telefon açan Vali Poyraz ile Ömer Öztürk arasında şöyle bir konuşma geçer:
– Evladım, benim yeğenim size müracaat etti. Yer yok, alamayız demişsiniz. Aile içinde rezil olurum. Senin işin olduğu zaman, ben senin işini görüyorum. Sen de benim işimi göreceksin, dedi.
– Vali Bey, değil oturacak, gezecek yer yok. Her taraf dolu. İstemez miyim.
– Sen bir çözüm üretirsin, şu çocuğu kursa kaydet lütfen.
– Vali Bey, madem bu kadar ısrar ediyorsunuz. Bir tabure verip koridora oturtalım, sizin hatırınıza. Hoca geçerken kalkıp ona yer verir artık.
– Aman oğlum, ne istersen yap. Olmadı ayakta dursun, yeter ki al.”
Kurslar ve diğer faaliyetlerle MTTB’nin faaliyet sahası oldukça geniş bir alana yaygınlaştırılmıştı. O zamanın sıkıyönetim şartlarıyla üniversite gençliğinin gerçekleştirdiği bu faaliyetler dikkate alındığında, bugünün serbest şartlarında nelerin yapılabileceği üzerine düşünmek gerekir.
El mi Yaman Bey mi…
Sıkıyönetim şartlarında kimi aksilikler de çıkmıyor değildi. Bir Güreş Kurultayı tertip edilmişti. Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Sezai Ergun da iştirak edeceğini söylemişti. Kurultay, saat 14:00’te Talebe Birliği Konferans Salonu’nda gerçekleşecekti, ancak bir gün önce akşam saat 18:00’de haber verdiler ki, Yerebatan Sarayı’nın karşısındaki İnzibat Karakolu’ndan bir binbaşı bir askerle yazı gönderir. Kendisi de telefon açarak: “Yarınki toplantınızı iptal ettik, der. Muhterem Ömer Öztürk, krizi çözmek için harekete geçer, lâkin Paşa’yı gece bulma ihtimali yoktur. Bunun üzerine Faik Türün Paşa’ya ulaşmak aklına gelir. Zira Paşa, emir subayı Lütfi Albay’a:
– Bak bu çocuk fî-sebilillâh çalışıyor. Ne zaman bir iş için müracaat etse, benimle bu çocuğu görüştüreceksin, demişti. Sabah olunca Faik Türün Paşa’nın emir subayı Lütfi Albay’ı arayan Muhterem Ömer Öztürk, şöyle devam eder:
– Paşamız nerede? diye sordum.
– Hadımköy’de birlikleri denetlemeye gitti, dedi.
– Albayım! Rezil olacağız! deyince:
– Ne oldu, hayrola Ömer? dedi.
– Bir Güreş Kurultayı tertip ettik, Kurultay’a Gençlik ve Spor Bakanı da gelecekti. İnzibat Karakolundakiler toplantıyı iptal etmişler, dedim.
Lütfi Albay telefon açıp işin aslını öğrenmiş. Kıbrıs Fatihi diye takdim edilen Tümgeneral Osman Fazıl Polat Paşa toplantıyı iptal etmişti.
Lütfi Albay:
– İş beni aştı, yapacağım bir şey yok, dedi.
– Ne yapacağız o zaman? dedim.
– Merak etme, öğleyin Fatih Camii’nde bir orgeneralin hanımının cenazesi var. Paşa oraya gelecek. Gel, ben seni onunla görüştürürüm. O halleder, dedi.
Fatih Camii’nde cenaze için toplanmışlar. Namaz kılmadıkları için dışarıda bekliyorlardı. Lütfi Albay’ı gördüm. ‘Gel, gel!’ diye işaret etti.
– Paşam, Ömer’in bir maruzatı var, diye beni görüştürdü. Paşa:
– Söyle, buyur evladım?’ diye sorunca anlattım:
– Paşam biliyorsunuz, bütün yapılacak faaliyetler için izin alıyorum. Bu ay için aldığım izinlerden biri de saat 14:00’teki Güreş Kurultayı’mız içindi. Gençlik ve Spor Bakanı da gelecekti. Alemdar İnzibat Karakolu’ndan izni iptal etmişler, deyince birden, toplantıyı iptal ettiren merkez komutanı Osman Fâzıl Paşa’ya döndü ve:
– Fazıl Paşa! dedi. O da:
– Buyurun komutanım! deyip çakıldı hemen, göbekli de birisiydi.
– Kim iptal etti, benim verdiğim izni! dedi.
Merkez Komutanı susuyor tabi, cevap yok.
– Koş derhâl telsiz ile haber ver, ben bu çocuklara izin verdim. Toplantıyı yapsınlar. Mahcup etmeyin bunları! dedi.
Fatih Camii’nde cenazelerin konduğu yerden derhâl koşarak gitti, telsizle haber verdi. O zaman ben yirmili yaşlarda, spor yapan biri olarak Merkez Komutanı’nın arkasından zor yetişiyorum! Caddeye indik arabadan telsizle haber verdiler.
– Toplantı, komutanımızın izni ile yapılmaktadır. Derhâl İnzibat Karakolu’na bildirin!
Böylece Güreş Kurultayı’nı yaptık! Elhamdülillâh.
Meğer izni Osman Fazıl Polat‘ın kendisi iptal etmiş. Polat Paşa, daha önceden de bize çeşitli engellemelerde bulunmuştu. Fatih Camii’nin avlusundaki yurt da bize aitti. Birgün yurda gelip dinamit bulundu diye kırk üç arkadaşı alıp götürmüşler. Ankara’dayken beni aradılar. Çocuklar hiçbir yerde yok, kayıp.
Birinci Şube Müdürü Ilgaz Aykutlu vardı. Benim Ferit Melen ile münasebetimi bildiği için bana yardımcı oluyordu.
– Vallahi bizde değiller Ömerciğim, bak gel gezdireyim! dedi.
Gittik. Bütün birinci şubeyi ve odaları gezdirdi. Nezarethane dâhil her yeri gezdirdi. Hakikaten yoklar. Sağmalcılar Cezaevi o zaman yeni yapılıyor. İçeride arattırdık. Savcılık listesinde yok isimleri. Nereyi aradıysak yoklar.
Meğer, bulamayalım diye Sağmalcılar Cezaevi’nin revirine koydurmuş. Arkadaşlarımızı oradan bulup çıkardık.”
Kral Faysal’ın Özel Dâveti
Suudi Arabistan Kralı merhum Faysal, çeşitli temaslarda bulunmak üzere Millî Türk Talebe Birliği’ne müsteşarını göndermişti. Görüşmeler bitince müsteşar müsaade alıp ayrıldı. Muhterem Ömer Öztürk de müsteşar ayrıldıktan sonra, namaz kılmak için Talebe Birliği’nin bodrum katına, son zamanlara kadar vakfın mescidi olarak da kullanılan mekâna iner.
Meğer Ömer Öztürk ayrıldıktan sonra müsteşar: ‘Namaz vakti oldu, ezan da okundu, nerede namaz kılabiliriz?’ diye sorar. Ona mihmandarlık eden kişi; ‘Bunların aşağıda kendi mescidleri var, gelin burada kılalım’ der. Müsteşar mescide gelir ve beraber namaz kılınır. MTTB Başkanı olarak namazı Ömer Öztürk kıldırır. Türkiye Talebe Birliği başkanının hem namaz kılıp hem de kıldırmasından oldukça memnuniyet duyan müsteşar, Suudi Arabistan’a dönünce yaşadıklarının hepsini merhum Faysal’a anlatır. Bu durum Kral Faysal’ın da çok hoşuna gider ve Muhterem Ömer Öztürk’ü üç defa dâvet eder. Ancak o zamanlar 1630 sayılı Dernekler Kanunu’yla Birlik’in kapatılmaya çalışıldığı zamanlardır ve yoğunluktan dolayı dâvete icabet edemez. Kralın son olarak gönderdiği üçüncü mektubunda, ‘Kendin gelemiyorsan, yerine birisini gönder!’ diye yazması üzerine Muhterem Ömer Öztürk, Yüksek İslâm mezunu olması hasebiyle biraz Arapça bilir diye, o dönem İzmir Teşkilat Başkanı olan Fehmi Koru’yu gönderir. Kral Faysal, Fehmi Koru ile, ‘Bize bir elçi gönderdiğiniz ve Türkiye’de yaptığınız hizmetlerden ötürü…’ mealinde bir teşekkür mektubu gönderir.
Bununla birlikte zikri geçen kişi Sayın Abdullah Gül’ün başbakanlığı sırasında bir gazetede hayatını anlatırken;
– Abdullah Gül ile İngiltere’de beraber bulunduk. Benim yakın arkadaşımdır… vb., dedikten sonra;
– Talebe Birliği’nde Kral Faysal beni özel olarak dâvet edip özel uçakla aldı ve özel olarak ağırladı. Özel dâvetlisi olarak hac yaptım, der. Muhterem Ömer Öztürk’ün mirası –her yerde olduğu gibi– maalesef burada da başkaları tarafından paylaşılmıştır.
Başbakan’a Sunulan İstihbarat Raporu
MTTB’nin yeni dönemdeki faaliyetleri kimi çevrelerde büyük rahatsızlığa da sebebiyet vermekteydi. Bu çevreler Birlik başkanının, Başbakanlık’a sık sık girip çıkmasından ve Başbakan Melen’in de Birlik’in işlerine sâhip çıkmasından rahatsızdı. MİT’e de bir dosya hazırlatıp, “Başbakan Ferit Melen’in önüne koymuşlar. Muhterem Ömer Öztürk, Melen’i ziyarete gittiğinde raporu açan Melen:
– Bunlar niye sana böyle şeyler söylüyor evladım? diye sâfiyane bir şekilde sorar.
Rapordan birkaç pasaj okudu. Orada Öztürk’ün Sâmi Efendi hazretlerine sorduğu sorunun cevabı veriliyordu.
İstihbarat elemanı yahut müsteşar, Başbakan’a talimat verme yetkisine sâhip olmadığından, kendi usûllerince başbakanın yanlış(!) yaptığını gösteriyorlardı.Melen bir iki satır okudu:
“Kendisi hakkında en iyi malumat kendisinden alınır. Yakın temasta zarar vardır. Çok yüksek ikna kabiliyeti vardır.” Ez-cümle Başbakan’a:
“İçeri giriyor, çıkıyor işini yaptırıyor. Bu adamı içeri alma, sana istediğini yaptırır” demekteydiler. Raporda dikkat çeken sözlerden biri de şu idi:
‘Katiyen yalan söylemez, her söylediği söze güvenebilirsiniz.’ Bu da Millî İstihbarat Teşkilatı’nın tespiti…
Hazret, ‘Dürüstlük en büyük siyasettir. Bu söylediğiniz dürüstlüğe devam edin, ağzınıza geldiği gibi konuşun’ diyerek Öztürk’e sınırları çok geniş bir izin vermişti. Yani dürüst ol, her hâlükârda, her yerde doğru konuş, hiç çekinmeden!
Hz. Sâmi (k.s.), doğruluk yolundan ayrılmayan böylelerin her zaman arkasındadır, elhamdülillah. Ve bunuda bazen hissettirmesi icab ediyor. Hazret bunu doğrudan sözle söylememekle birlikte, ‘En emin ihvânım’ diyerek Muhterem Ömer Öztürk’e bu mesajı iletmişti.
Devletin Zirvesiyle Temasları
Muhterem Ömer Öztürk, MTTB’nin işleri için Ankara’ya çeşitli temaslar kurmaya giderken, yönetimdeki diğer talebeler alışsınlar ve kendisinden sonra da bu temaslara devam edebilsinler diye her seferinde yanında farklı birini götürüyordu.
Önceki dönemlerde Talebe Birliği’nin devlet ricali nezdinde pek itibarı yoktu. Mesela, MTTB’nin eski başkanlarından biri, başkanlığı sırasında Ulaştırma Bakanı ile randevusu belirlendiği hâlde Ankara’da on bir gün beklemiş ve görüşemeden geri gelmişti. Muhterem Ömer Öztürk döneminde ise Birlik’in itibar ve prestiji artmış ve görüşülmek istenip de görüşülemeyen kimse olmamıştı. Muhterem Ömer Öztürk, Başbakan’la bile hem de kapısında hiç beklemeden görüşmüştür.
Bir defasında Cumhurbaşkanlığı’nda dâvet verilmişti. Bütün devlet erkânı orada idi. Görüşme talebi alma ihtiyacı olmadan, kimler istenirse bulunup görüşülebiliyordu. Muhterem Ömer Öztürk bu resepsiyona, Orhan Yentürk’ü götürmüştü. Birçok bakanla görüşmeler yapıldı. Dâvet dönüşünde Orhan Yentürk arkadaşlarına dedi ki:
– Ömer ağabeyle gidince ben zannettim ki devlet erkânı konuşacak biz de dinleyeceğiz. Kimin yanına gittiysek, Ömer ağabey konuştu, onlar dinledi!
Elbette burada esas mesele kişinin kendi ağırlığını bilmesi, devlet ricalinin de birer insan olduğunu; MTTB ve temsilcilerine nerede, nasıl ihtiyaçları olduğunu bilmek. O zamanlarda talebe meselesi mühim bir hâdise idi. 1968’de kavgaların, dövüşlerin çok fazla olduğu, dünyada talebe hareketlerinin çok ileri olduğu bir dönemdi. Siyasîlerin talebe temsilcilerini kazanma hedefi vardı. Onların da birer insan olduğu ve ne gibi ihtiyaçları olduğu bilinir ve ona göre de hareket edilirse, yukarıda da açıkça görüldüğü üzere, Allah’ın izniyle muvaffakiyet nasip ve müyesser olur.
500 Kilometreden Gelen Ses
Büyüklerin himmetleri kadar ikazları da zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Buna bir misal: 12 Mart muhtırası sonrası 18 Mart Çanakkale törenleri sebebiyle ortaya çıkmıştır. Talebe Birliği olarak Çanakkale’ye 18 Mart törenlerine gitmek için Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir gemi talep edilmişti. Hastalığı nedeniyle geziye katılamayan Muhterem Ömer Öztürk, bir konuşma metni hazırlayarak Abdullah Gül’e vermiş, o da onun nâmına konuşma metnini okumuştu. Meşhur Zuhuri Danışman’ın oğlu Rıfkı Danışman, zamanın Ulaştırma Bakanı idi. Ancak bakanlık gemi vermedi. Bunun üzerine Ömer Öztürk, Ulaştırma Bakanı Rıfkı Bey’le görüşmeye gider.
(Eski) Başbakanlık binasında Bakanlar Kurulu salonu ile başbakanın odası karşı karşıya idi. Bu iki yerin arasında Rıfkı Danışman ile konuşan Ömer Öztürk:
– Ayıp ettiniz, bize gemiyi vermediniz!, diye çıkışır. Bakan:
– ‘Evladım, askerler vermedi.’ deyince Ömer Öztürk bir daha aynı şeyi tekrar eder. Bunun üzerine Danışman:
– Evladım, askerler gemiyi vermedi. Ezan okuyormuşsunuz. ‘Şimdi gemilerde ezan okuyacak bunlar, onun için gemi veremeyiz!’, diyor askerler. Benim yapacağım bir şey yok. Başka bir şey varsa söyle yapayım, dedi.
Muhterem Ömer Öztürk celalli bir şekilde bakana çıkışırken bir ses duyar. O ses:
– Yavaş konuş, bağırma! demektedir.
Ses, tanıdık gelir. Ama, sesin sâhibi ortalıkta görünmez. Etrafta korumalar ve polisler vardır. İçeride ise Bakanlar Kurulu toplantısı… Rıfkı Danışman da içeri girecektir. Muhterem Ömer Öztürk, sesini yine aynı şekilde yüksek tutunca, aynı ses tekrar yankılanır:
– Yavaş konuş, bağırma!
Demek ki Sâmi Efendi hazretleri (k.s.) Erenköy’den oturduğu yerden, ‘Bağırma yavaş konuş!’ diyordu.
Muhterem Ömer Öztürk, Rıfkı Bey’e bir taraftan çıkışırken ‘Yapabileceğim bir şey var mı?’ dediğinde, Necip Fazıl’ın tabiriyle ‘volfast’ yapıp yüksek perdeden alçak perdeye geçerek:
– O zaman bize telefon bağlatır mısınız, der.
Zira Birlik’in telefonlarının tamamı hacizlidir ve zorla açtırıp kullanılmaktadır.
Muhterem Ömer Öztürk’ün bu talebi üzerine Bakan talimat verir:
– Hemen bugün telefon bağlansın, Ömer Bey bugün konuşacak!
Hakikaten telefon bağlanmış ve Ömer Bey o akşam telefonla konuşmuştur.
O zamanlarda ise yeni telefon bağlatmak oldukça zor bir konudur. Öyle ki 1958’de müracaat edilen ev telefonu 1974’te, yani tam 16 sene sonra bağlanması gayet tabii idi. Rıfkı Danışman’ın bağlattırdığı telefonun numarası 263003 idi; sonra 5263003 oldu. Hâlen Fatih Gençlik Vakfı’nda kullanılmaya devam edilmektedir.
Muhterem Ömer Öztürk, Birleşmiş Milletler binasındaki ezan konusunda ve daha pek çok konuda olduğu gibi burada da Hz. Sâmi’nin (k.s.) himmetini arkasında bulmuştur. Elhamdülillah.
Süleyman Demirel’in Israrlı Görüşme Talebi
MTTB bu yıllarda oldukça faal bir yapılanmaya girişmişti ve Ankara nezdinde itibarı, başkanından dolayı oldukça yüksek idi. Bu hususta Demirel örneği zikredilebilir:
Dönemin devlet ricâlinden Süleyman Demirel’in 12 Mart 1971 Muhtırası ile düşürülüp sırasıyla Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talu hükûmetlerinin kurulduğu ve ardından seçim yapılıp Bülent Ecevit ile Necmeddin Erbakan’ın iktidara geldiği yıllardı. Demirel, o sıralarda evinde göz hapsinde tutuluyordu ve giriş çıkışları göz hapsinde yapılmaktaydı.
Osman Çataklı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Süleyman Demirel’in sınıf arkadaşı olup, Demirel ile arkadaşlıkları da devam etmekteydi. Demirel başbakan iken Osman Çataklı ona ‘ağa’ diye hitap ederdi. Osman Çataklı aynı zamanda Muhterem Ömer Öztürk’ün Talebe Birliği Başkanı olması için Efendi hazretleri ile konuşan kişiydi.
Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel ve Osman Çataklı, Öztürk’ün Demirel’le görüşmesi için ısrar ediyorlar, sürekli arıyorlardı. ‘Ömerciğim ‘ağa’ illa seninle görüşmek istiyor’ diyordu. O kadar ısrardan sonra Muhterem Ömer Öztürk’ü Güniz Sokak’taki evine götürdüler. Gittiğinde gece saat on iki idi. Dört saatlik görüşmenin ardından dörtte çıktı.
Muhterem Ömer Öztürk âdeti üzere, kendisini daha ötedeki durumlara hazırlamak için görüşmelerden sonra, görüşmeyi değerlendirirdi.
Bu görüşmeden sonra da bir değerlendirme yapan Öztürk, Demirel’in ne sebeple kendisiyle konuşmak istediğini anlar. Evinde göz hapsinde olduğu için kimse ile görüşemeyen Demirel’in yaptığı araştırmaya göre Ömer Öztürk, her tarafa giren çıkan biridir. Üstkademe askerî erkân ile de arası iyidir. Bazı şeyleri onun vasıtası ile askere duyurabilmek pekâlâ mümkündür.
Devlet ricali ve askerî erkân ile bu kadar rahat görüşebildiği için ‘Ömer Öztürk hoşlanmasa da benim ne olduğumu ve neye düşman olduğumu bu askerlere söyler’ diye düşünmüş. Hakikaten Öztürk bunu tespit ettiği hâlde, siyasetine uygun düştüğü için çok yerde söylemiş ve böylece Demirel’in planı da tutmuş olur.
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar ile Görüşmeleri
İhtilal günleri… Genelkurmaya ulaşılamayan, randevu almanın mümkün olmadığı zamanlar… Semih Sancar Genelkurmay başkanıdır. Muhterem Ömer Öztürk, Birlik’le alâkalı olarak görüşmek ister. Semih Sancar’ın baldızı, yani hanımının kız kardeşi, Öztürk’ün liseden arkadaşının annesidir. Onun yanına giderler. Annesi, Genelkurmay Başkanından randevu alması için ablasına telefon açarak:
– Abla bak, bizim oğlanın okuldan arkadaşı olan sevdiğim bir çocuğu gönderiyorum. Bunu Paşa ile görüştüreceksin, der.
Paşa’nın evine giderler. Hanımına dertlerini anlatırlar. Hanımı, Paşa’ya telefon açarak aynen şunları söyler:
– Semih! Bizim yeğenin okuldan arkadaşı, sevdiğim bir çocuğu sana gönderiyorum. Kapıda falan bekletmeyesin. Çocuğun işini görürsün, tamam mı?’ Öztürk’e de:
– Tamam oğlum, sen şimdi git. Paşa bekliyor. Seni Paşa ile görüştürecekler.’ der.
Genelkurmay Başkanlığı’nda giriş kapısında itibaren çok ağır bir kabul prosedür olduğu halde Muhterem Ömer Öztürk rahatça girer ve işini hallettirir.
Zor Şartlarda Elde Edilen Başarılar
O dönemin zor şartlarında bütün toplantılar izin alınarak yapılmak durumundaydı. Sıkıyönetimden izin alınıyordu. MTTB de her toplantı için aylık bir liste veriyor, sıkıyönetim komutanı Faik Türün Paşa’ya tasdik ettiriyordu.
Bu toplantıların neye faydası oluyordu? Kendileri şöyle anlatır:
“Mesela bir okulda on üç kişi bulamazken dört yüz kişi bulduk. Okulun önüne seçim sandığı koyarak üç dört yerde seçim kazandık. Bizim için düşünülecek bir şey değildi. Adımız ‘Ecmainler’di. Okullarda kızlar bile hep ‘Ecmainler’e oy vereceksiniz, diyorlardı. Sebebi de, ‘Bunlar okulu açık tutuyorlar. Böylece eğitim devam ediyor’ idi.”
MTTB’nin Kapatılmaya Çalışılması
Türkiye’yi fırtına gibi kasıp kavuran bir anarşi dalgasının ardından suçlu arayan siyasî araştırıcılar, kanunî sınırlar içinde vazife gören kuruluşları kapatma kararı veren bir Dernekler Kanunu ortaya çıkardılar. Hâlbuki anarşi, derneklerin hudutlarını çoktan aşmış, kanunî ve gayr-i kanunî teşkilâtlanmalarla devletin kalbine yönelmişti.
Dernekler kanununda bazı değişiklikler yapılmış, hâlen üniversite, fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler, yüksekokullar, öğrenci yurtları, resmî ve özel eğitim ve öğretim müesseselerinde faaliyet gösteren bütün öğrenci dernek, federasyon, birlik ve benzerleri, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle ‘infisah’ etmiş sayılacaktı. Ayrıca bütün üniversite, yüksekokul ve enstitülerde birden fazla öğrenci derneği kurulamayacaktı.
25 Kasım 1972 Tarihli Sabah Gazetesinin Haberi
25 Kasım 1972 tarihli Sabah gazetesi:
“MTTB Genel Başkanı Ömer Öztürk: Dernekler Kanunu Anayasa dışıdır! diyor”, şeklinde bir haber yayınlamıştı. Haberde MTTB Genel Başkanı Muhterem Ömer Öztürk’ün yaptığı basın toplantısının metni özet olarak yayınlanmıştı. Metnin sonundaki şu sözleri dikkat çekiciydi:
“…Bu kanun özellikle, ülkemizin tek öğrenci kuruluşu olan birliğimizi hedef almıştır. Ama ne yapılırsa yapılsın, millî ve mânevî değerlerine bağlı bir gençliğin yetişmesinde ve dolayısıyla mensup olduğu Türk milletine hizmet yolunda çalışanlar, bu yolda daha büyük şevkle ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceklerdir. Menhus bir oyunun planlayıcıları ve oyuncuları milliyetçi[1] Türk gençliğinin sancağını yere düşüremeyeceklerini iyi bilmelidirler…”
Kapatılma Kararından Sonra Başlatılan Çalışmalar
Kabul edilen kanun tasarısının geçici üçüncü maddesine göre Talebe Birliği’nin kapatılması gündeme gelmişti. 23 Kasım 1972 günü Ömer Öztürk Ankara’da idi.
Ankara’dayken bazı hasetçiler Millî Türk Talebe Birliği’ne gelerek orada fitne çıkartır, arkadaşları yanlış yönlendirir ve daha kapatılmamış olan Millî Türk Talebe Birliği’ni bir oldu bittiye getirerek kapatırlar endişesi içerisinde olan Öztürk, Ankara’dan Talebe Birliği’ni arar. Telefonun diğer ucunda Raşit Ürper vardır. Ona: ‘Şu andan itibaren Genel Başkan Vekili sensin. Ben ne diyorsam onu tatbik edeceksin. Ne yapılacağını da talimatnâme şeklinde kâğıda yazarak Bekir’e veriyorum. Bu talimata göre hareket edersiniz. Bekir’i de hemen gönderiyorum’ der.
Muhterem Ömer Öztürk, başkanken bütün yol masraflarını şahsî parasıyla karşılamaktadır. Hatta kendisinden sonra gelen başkanlar, onun kendi parasıyla yolculuk ettiğini bilmezler ve Birlik’in parasıyla uçağa bindiğini zannederek, kendileri de Birlik’in parasıyla uçağa binerler diye kendisi karşılamasına rağmen uçağa binmemektedir. Ancak o gün çok acil diye Bekir Yıldız’ı[2] da yine şahsî parasıyla uçağa bindirir. Maalesef ki Yıldız o kâğıdı ne Ürper’e ne de başka birine verir.
O gün akşama kadar Ankara’da çalışan Öztürk, gece uçağıyla İstanbul’a döner. Gece saat 23:00’te Talebe Birliği’ne gelince bir de bakar ki aldığı bütün tedbirlere rağmen o gün, 1562 metrekarelik dört katlı Talebe Birliği’nin tamamını boşaltmışlar, yedi kamyon eşya gitmiş, her yer eşyalarla dolmuş, kalorifer petekleri bile sökülmeye başlanmış…
İçerisinde eski MTTB başkanlarının da olduğu Birlikçi denilen kimseler başkanlık odasında oturmuşlar ve:
– ‘Talebe Birliği artık kapatıldı. Israr etmeye gerek yok. (O sırada da Millî Nizam Partisi kapatılmış eşyalarına da el konulmuştu.) Millî Nizam Partisi gibi Birlik’in eşyalarına da el koyarlarsa şer’an mesul olursun’ diyerek ısrarla bu yaptıklarının (Talebe Birliği’nin boşaltılmasının) doğru olduğunu savunuyorlardı. Muhterem Ömer Öztürk ise:
– Talebe Birliği’nin kaç kuruşluk eşyası vardı, satsan da bir şey etmez! der.
Yine de ısrarla aynı şeyleri söylemeye devam etmeleri üzerine Öztürk:
– Kesin sesinizi, ben genel kurulun üçte iki oyu ile seçildim, karar da bana ait mesuliyet de… Çıkın buradan! der.
Israrlı tavırların devamı üzerine Muhterem Ömer Öztürk’e hiç âdeti olmayan işi yaptırırlar; o mecliste bulunan Tesisler Müdürü Mustafa Timuçin Aslan’a şöyle der:
– Mustafa kapıyı aç, bu adamların hepsini kapıya koy, kapıyı da üstlerine kapat, tamam mı?”
Allah’a (c.c.) Tevekkül
Destek yerine köstek olanları Talebe Birliği’nden gönderdikten sonra arkadaşlarından yaklaşık 500 kişiyi toplayan Muhterem Ömer Öztürk:
– Arkadaşlar! Talebe Birliği inşaallah kapatılmayacaktır. Bize bu konuda gerekeni yapmak düşer. Üzülmeyin, ümitsizliğe kapılmayın. Allah’a (c.c.) tevekkül edin, der.
O gece boşaltılmış olan Talebe Birliği’nde sabaha kadar boya badana yaparlar. Sabah erken saatte de eşyaları tekrar yerlerine yerleştirirler.
Ertesi gün 24 Kasım 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti şöyledir:
‘Yeni Cemiyetler Kanunu uyarınca MTTB ve 36 dernek feshedilmiş sayılacak! Üniversiteler ve yüksekokullara bağlı bütün öğrenci kuruluşlarının feshedilmesini öngören Yeni Cemiyetler Kanunu’nun Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’ten çıktığı şekliyle onaylanması hâlinde, MTTB ve buna bağlı 36 dernek kapatılmış olacaktır.
Yeni durum üzerine, MTTB yöneticileri, bina içindeki eşyaları dışarıya çıkarmaya başlamıştır. Dün gece Cağaloğlu’nda bulunan MTTB binasında hummalı bir çalışma göze çarpmış, bina içindeki eşyalar, geç saatlere kadar kamyonlara doldurularak götürülmüştür.’
O gün saat 11:00’de basın toplantısı tertip eden Öztürk, toplantıdan önce Cumhuriyet gazetesi yazı işleri müdürü Oktay Akbal ile telefonla görüşür. Hâdiselerin hakikatini iyice araştırmadan, iç yüzünü öğrenmeden yaptıkları bu haberden ötürü onu adamakıllı fırçalar.
Basın toplantısında bin senelik devlet ve medeniyetimize karşı çıkan, Türkiye’nin temellerine dinamit koyan, kahraman Mehmetçiğe silah çeken ve vicdanı sızlamadan onu vuranların koruyuculuğunu yapan bu gazete mensuplarından hiç kimse yoktu. Esasında gelmelerine de lüzum yoktu. Onların geleceği yerler, arzuladıkları yerler, elbette bizim yanımız olamazdı. Basın toplantısına bu gazete mensupları hariç bütün gazeteciler gelmişlerdi.
Basın toplantısında söyleyeceklerini dile getiren Muhterem Ömer Öztürk, Cumhuriyet gazetesini gösterir ve ‘Bu sahtekârların adına ‘Cumhuriyet’ yakışmıyor, görüyorsunuz!’, der. Akabinde gazetecilere bütün Birlik’i gezdirir. Böylece Cumhuriyet gazetesi başyazarı Oktay Akbal rezil olur.
Hz. Sâmi’nin (k.s.) Duasını Alan Müessese
Bu basın toplantısından sonra Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Sâmi’nin (k.s.) yanına gider ve: ‘Efendim böyle böyle oldu. Kanun çıktı, bu kanunla Millî Türk Talebe Birliği kapatıldı, ama inşaallah uğraşacağız, içimden geçen, zihnimde tasarladığım sizin bize verdiğiniz vazife tamam olmadı; uğraşırsam netice alırım gibi geliyor. Ama şer’î mes’uliyet olmasın diye size sormak üzere geldim, ne buyurursunuz?’ der.
Sâmi Efendi şöyle buyurur:
– Kaderullaha râzı olmak şartı ile çalışınız. İnşaallah sonu hayrolur. A’raf sûresi 89. âyetinin son kısmı olan ‘Rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bi’l-hakkı ve ente hayru’l-fâtihîn’ âyetini yakın arkadaşlarınıza yazıp verin, günde yüzer defa okumaya devam etsinler.
Demokrasi Alternatifler Rejimidir
MTTB, yeni çıkan Dernekler Kanunu ile âdeta mahkûm edilmişti. Ömer Öztürk hukukçularla bütün ayrıntıları tek tek titizlikle gözden geçirerek Birlik’i, içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için hukukî bir çare aramaya başladı. Yapılan çalışmalar sonunda, MTTB’nin geçici üçüncü maddenin değil, birinci maddenin şümûlüne girdiği tesbit edildi ve bir Dernekler Kanunu inceleme komisyonu kuruldu.
Dernekler Kanunu’na göre kanun yürürlüğe girdikten sonra fakültelerde yalnız birer derneğe izin veriliyordu. Bu sebeple kanunun Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Resmî Gazete’de yayınlandığı 2 Aralık günü bütün MTTB’liler Birlik’te toplanıp tüm gün ve gece çalışarak 130 tane yeni dernek kurulması için gerekli çalışmaları yaptılar. Dernekleri kuracak olanlar, emniyet araştırmasından geçeceğinden, hiçbir hâdiseye iştirak etmemiş olması ve adı polis kayıtlarına girmemiş olması gerekiyordu. Ayrıca her yerde yeni isimler lazımdı. Eskiden yapılabildiği gibi uydurma isimler de olmazdı.
O geceki hummalı çalışmayı Muhterem Ömer Öztürk şöyle anlatır:
“Birlik binasında gece çalışıyoruz; yeni derneklerin kuruluşunu sabaha kadar bitireceğiz. Benim kapım da açık, içerideki konuşmaları duyuyorum, bazen içeriye, odalara girip çıkıyorum. Raşit Ürper’i yanındakiler sıkıştırıyor:
– ‘Yorulduk, uykumuz geldi, karnımız aç!’ diyorlar. Raşit:
– ‘Ne yapayım yahu, adam gitmedi ki o da içeride çalışıyor!’ diyor. Bütün arkadaşlar odalarda, kurulan dernekleri daktilo ile yazıyor. Sabaha kadar bütün çalışmaların bitmesi ve en geç sabah saat 9:00’da hazırladığımız evrakların derneği kuracak arkadaşa ulaşması, vilayet binası açılır açılmaz bu evraklarla dernek kuruluş başvurusunun yapılması gerekiyor.
130 tane dernek dilekçesini, o gün Resmî Gazete ile beraber hiç kimsenin haberi yokken Türkiye’nin şu kadar vilayetindeki (tâ Erzurum’a kadar), arkadaşlara ulaştırdık.
Bu şekilde 130 dernek kuruldu. Allah’ın lütfu ile dernekler yeniden kurulmuş oldu.”
“Bizim Size Yapabileceğimiz Bir Şey Yok!”
Ancak 8 Aralık 1972 Cuma günü saat 18:00’de, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ferit Melen’in de söylediği gibi ‘haksız bir tasarrufla’ İstanbul Valiliği’nce polis nezaretinde MTTB mühürlendi. Bunun üzerine bina içerisinde gece toplantı yapıldı. Şu an Fatih Gençlik Vakfı binası olarak kullanılan, MTTB’nin arka sokağındaki bina, bir gecede MTTB’den bağımsız hâle getirildi. Ömer Öztürk, ‘Arkadaşlar Allah’ın izni ile burayı kimse elimizden alamayacak’ der. Nitekim bu kısım hâlen, MTTB’nin yasal ve gerçek vârisi olan Fatih Gençlik Vakfı binası olarak hizmet vermektedir.
Ortaya çıkan bu yeni durum üzerine Muhterem Ömer Öztürk, Ferit Melen’e telefon açar ve ‘Sayın Başbakanım; sizinle görüşmek istiyorum; böyle böyle işler yapmışlar’ der.
Melen; ‘Yarın gel evladım’ der ve 9 Aralık Cumartesi günü Ankara’ya gider.
O gün Muhterem Ömer Öztürk Ankara’da iken Talebe Birliği binasında 300–500 talebe olduğu halde polis kapıları tutmuş, kapatmıştır. Birinci Şube Müdürü Şükrü Balcı[3] MTTB genel başkan vekili Yusuf Akkaya’ya:
– Bak Yusuf! Siz Müslüman adamlarsınız. Bizim size yapacağımız bir şey yok. Başkanınız Ankara’ya gitmiş; bu işi nasıl olsa halleder. Gel şu havayı germeyelim; senin adamların içeride otursun. Dışarıya girip çıkmayın. Aramızda bir şey olmasın. Bizim size yapacağımız bir şey yok’ der.
İşte orada elinde o kadar geniş yetkiler ve güç bulunan emniyet müdürüne bunu söylettiren kuvvet, o gençlerin kalplerindeki îmân kuvvetidir. İşte Hz. Sâmi’nin (k.s.) himmeti ve Muhterem Ömer Öztürk’ün gayreti ile yetişen İslâm Gençliği…”
Başbakan’ın Odasında Zuhûr Eden Keramet
Ömer Öztürk, Ankara’da, Meclis’te, Başbakanlık odasında başbakan ile görüşmektedir.[4] Öztürk, Talebe Birliği’nde polislerin giriş çıkışı kontrol ettiğini, talebelerin dışarıya çıkmalarına müsaade edilmediğini Başbakan’a söyler. Başbakan, İstanbul Valisi Vefa Poyraz’a telefon açar. O esnada maçta olan Vefa Poyraz, Başbakan’ın aradığını duyunca koşa koşa gelir. Başbakan:
– Asker, polis çıksın Birlik’ten. Talebe Birliği’ni teslim edin’ diyerek talimat verir.
Bir müddet sonra Muhterem Ömer Öztürk:
– Efendim sivil polisler içeride duruyormuş, emir verirseniz onlar da dışarı çıksınlar, der.
Ferit Melen, iyi ama saf bir kimsedir. Dememiştir ki:
– Oğlum sen 2–3 saattir burada oturuyorsun, çıkıp gitmedin, burada durdun. Sivil polisleri nereden görüyorsun?’ O zaman konuşup haber almak için cep telefonu da yok. Ama bir şey demedi, Vefa Poyraz’a tekrar telefon açarak:
– Sivil polisler içerideymiş. Çocukların işine mani oluyormuş. Çıkarın sivil polisleri de binanın tamamını teslim edin’ der.
Ve böylece daha mahkeme safahatı bitmeden kendi ifadeleri ile ‘haksız bir tasarruf’ olan MTTB’nin kapatılması Başbakan Ferit Melen’in teşebbüsüyle önlenmiş, kapatılan Talebe Birliği 9 Aralık Cumartesi günü tekrar açılmış oldu.
MTTB’nin Hukukî Durumu
MTTB’nin kapatılma hâdisesi bu şekilde sonuçlandıktan ve Dernekler Kanunu İnceleme Komisyonu gerekli çalışmaları yaptıktan sonra, MTTB’nin durumu mahkeme vasıtasıyla tespit ettirilmeye lüzum görüldü. Böylece Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dâvâ açılmasına karar verildi.
Sonradan İlim Yayma Cemiyeti başkanlığı yapan Abdülkavi Beşer, Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bu konuda Muhterem Ömer Öztürk ve MTTB’ye çok yardımları olmuştur. Onun yardımıyla hukukçulardan oluşan bir heyete tespit kararı verdirir. Bu tespit kararı ile ‘Talebe Birliği’nin bu kanunun kapsamı dışında kaldığına dair bir belge alınmış olunur. Bu esnada ortaya çıkan bütün masraflar da Ömer Öztürk’ün şahsî servetinden karşılanır.
Mahkeme Başkanının Hayreti
Talebe Birliği’nin, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmekten dolayı Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam eden bir dâvâsı vardır. Muhterem Ömer Öztürk, Mahkeme Başkanı Hamdi Özgüç’e gider:
– Bizim sizde böyle bir dâvâmız var, diğerlerinin nâmına genel başkan olarak ben iştirak etsem bu dâvâyı yürütebilir miyiz? Duruşma sırasında ben sizden ara karar isteyeceğim. Ara kararda size soracağım: 1630 sayılı Dernekler Kanunu’na göre Talebe Birliği kapatıldı mı? Üsküdar’dan aldığım şu tespit dâvâsına göre kapatılmaması lazım. Eğer Talebe Birliği kapatıldıysa bu mahkemenin devamına lüzum yok. Talebe Birliği kapatıldı mı kapatılmadı mı?’ diye soracağım. Siz de şu tespit dâvâsına göre, ‘Kapatılmadı!’ diye karar vereceksiniz. Bunun karşılığı olarak da ilk seçimde sizi Yargıtay üyesi seçtirirsem… deyince;
– ‘Ne diyorsun sen?’ diyerek hayretini izhar etti. Zira onlar için Yargıtay üyeliği, Generallik demekti. Öztürk devam eder:
– Diyebilirsiniz ki ne büyük laflar, sen 20–25 yaşlarında bir çocuksun. Seni Yargıtay üyesi seçtireceğim diyorsun. Eğer Dördüncü Daire Başkanı İdris Bey’i yarın buraya getirirsem ve İdris Bey derse ki bu çocuğun dedikleri doğrudur, o zaman inanır mısın?
Hamdi Özgüç:
– İdris Bey buraya mı gelecek? dedi hayretle.
– Getiririm!
– Tamam oğlum, anlaştık.
Ertesi gün İdris Bey’in yanına giden Öztürk, durumu anlatır ve kendisinin de oraya gelmesini rica eder. İdris Bey;
– Tamam evladım gidelim, der.
Ankara Adliyesi’ne Yargıtay Dördüncü Daire Başkanı’nın gitmesi demek, âdeta bir Generalin birliği teftiş etmesi demekti. Baroda ve adliyede bulunan herkes, İdris Bey gelince onun önüne döküldüler. İdris Bey, Ömer Öztürk’le beraber hâkimin odasına giderler. İdris Bey;
– Bu genç, fi-sebilillah, memleket için, millet için, vatan için çalışan birisidir. Söylediği sözlerin arkasındayım, sizinle ne konuştuğunu biliyorum. O sözlerin arkasındayım, der.[5]
Mahkeme, kısa bir süre sonra gün verir; duruşmada Ömer Öztürk, ara kararı ister:
– 1630 sayılı Dernekler Kanunu’na göre Talebe Birliği kapatıldı mı? Üsküdar’dan aldığım şu tespit dâvâsına göre kapatılmaması lazım. Eğer Talebe Birliği kapatıldıysa bu mahkemenin devamına lüzum yok. ‘Talebe Birliği kapatıldı mı, kapatılmadı mı?
Savcı Ali İhsan Atay da mütalaasını bu yönde beyan eder. Bunun üzerine mahkemeden, ‘Üsküdar Mahkemesi’nden alınan bu tespit kararına göre MTTB kapatılmamıştır’ şeklinde ara karar verildi.
Ara karardan sonra mesele, icra organı olarak hükûmete intikal etmişti. Alınan karar İç İşleri Bakanlığı’nca tatbik edilmezse, fiilen yapılabilecek bir şey kalmıyordu. Bu meseleyi de Başbakan Ferit Melen halletti. Alınan mahkeme kararını yürürlüğe koyarak MTTB’nin resmen devamını sağlamış oldu.
Hz. Sâmi’nin (k.s.) Duası Bereketiyle Gelen On Yıl
MTTB’nin kapatılma kararından sonra Hz. Sâmi’nin yanına giden Öztürk: ‘Efendim inşâallah dua buyurursanız on sene devam eder Talebe Birliği’ der. Hz. Mahmud Sâmi de elini kaldırıp ‘Âmin’ der.
Daha sonra Ömer Öztürk kendi kendine; ‘Neden on sene diyorsun, yüz sene deseydin ya!’ diyerek hayıflanır. Ama o zaman kapatılmış bir teşkilatın on sene daha devam etmesi gerçekten büyük bir şeydir. Duayı ettirdiği sene 1971’dir; MTTB’nin kapatıldığı yıl ise 1981. Tam onuncu yılında Millî Türk Talebe Birliği, Vehbi Ecevit’in başkan olduğu dönemde Kenan Evren’in başkanlığını yaptığı Millî Güvenlik Konseyi tarafından kapatılmıştır.
“Bir Çocuğa, Koskoca Bir Devlet Karşı Koyamadık”
Nevzat Ayaz, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı idi. Emniyet Genel Müdürü ise Orhan isminde Kars Valiliği’nden gelme bir kimseydi. İşten anlamaz, her işini Nevzat Ayaz’a yaptırırdı. Nevzat Ayaz’ın MTTB’ye karşı sıkı bir düşmanlığı vardı. Muhterem Ömer Öztürk, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne Burdur Valisi Ömer Naci Bey ile gittiğinde, Orhan Bey, Ömer Naci Bey’e dert yanmaya başladı. Ağzından sigarayı öyle bir hışımla çekti ki dudağı kanadı:
– Yahu yirmi, yirmi beş yaşında bir çocuğa koskoca bir devlet karşı koyamadık. Mani olamadık. Talebe Birliği kanun ile kapatılıyor, adam mahkeme ile açtırıyor.
Ömer Öztürk’ü Ömer Naci Bey’e şikâyet ederken aynı şeyleri tekrarlayıp durmaktaydı: “Bir çocuğa koskoca bir devlet karşı koyamadık…”
Binası Olmayan Çatı
Varlık sebebi olan dernekler kapansaydı Talebe Birliği bitmişti. MTTB derneklerden müteşekkil bir konfederasyon…
MTTB’nin varlık sebebi olan dernekler kapatılıyordu. Peki derneklerden müteşekkil bir konfederasyon olan MTTB, temeli olmayan bir çatı gibi ayakta durabilirmi? Evet, durmuştur; temeller yıkılmış, ama çatısı ayaktadır.
Talebe dernekleri kapatıldı, onların yerine yeni dernekler kuruldu. Yani temel (dernekler) yıkıldı, çatı (MTTB) ayakta kaldı; sonra da yeni kurulan dernekler MTTB’ye (temelsiz duran çatıya) raptedildi. Temelleri boş olarak ayakta duran çatının altına sonradan yeni kurulan dernekleri de Faik Paşa oturtmuştur. Faik Paşa, Birinci Ordu Komutanı’ydı. Muhterem Ömer Öztürk kendisine:
– Paşam, biz buraya kadar getirdik, bundan sonrası inşaallah size ait, deyince:
– Tamam evladım, o zaman kongreyi 27 Mayıs’ta (o zamanlar resmî bayram) yapacaksın. Sabahleyin 8’de açarsın kongreyi… Bizim devlet töreni 13:30’da bitiyor, 13:30’da kongre bitmiş olsun. Ben oraya bir de albay gönderirim, hiç kimse gelmez size bir şey sormaya, dedi.
Allah, Hz. Sâmi’nin (k.s.) yolundan ve yanından ayırmasın. Allah lütfetti; Talebe Birliği on sene daha devam etti. O da Sâmi Efendi hazretlerinin himmeti ile oldu.
İslâm’ı Öğren, Yaşa; Öğret, Yaşat
Muhterem Ömer Öztürk, bu temel prensibi MTTB’ye Genel Başkan olduktan sonra hep vurgulamıştır. Kendi hayatı da bu esas üzerine temerküz etmiştir. MTTB faaliyetlerinin amacı her zaman İslâm’ın yükselmesi, yayılması ve İslâmî şuura sâhip, sünneti yaşayan gençlik yetiştirilmesi olmuştur. Bu hususta da muvaffak olmuşlar, memleketimizde İslâm’ın yeniden neşv-ü nema bulmasına vesile olmuşlardır. Kendilerinin başkanlığından hemen önce, senede birkaç faaliyeti olan; kongresi bile birkaç kişiyle yapılan MTTB’yi; kapatıldığında Türkiye genelinde iki yüzün üzerinde şubesi olan bir kurum hâline getirmişler, Türkiye’de İslâmî gençlik hareketi başlatmışlardır.
26 Mart 1971 Genel Kuruldan hemen sonra 31 Mart ve 7 Nisan’da birer hafta aralıklarla Basın-Yayın Müdürlüğü bünyesinde yapılan toplantılarda Muhterem Ömer Öztürk şunları söylemiştir:
“Önce kendimizi yetiştirmeliyiz. Önce Hak erenlerin ağzından İslâm’ı öğrenmeliyiz. Bununla birlikte ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden okuyup İslâm’ı öğrenmeliyiz. Bu öğrendiklerimizi yaşamalıyız. Öğrenip yaşadıklarımızı, sözümüzü dinleyecek en yakınlarımızdan başlayarak öğretmeliyiz ve öğrettiklerimizi de yaşatmalıyız.” Muhterem Ömer Öztürk daha sonra İslâmî neşriyat ve hizmetin nasıl yapılacağını izah etmişlerdir.
İtikadı, Ehl-i Sünnet akâidine göre tashîh etmeyi, her gün Kur’ân okumayı, fıkıh öğrenmeyi hep tavsiye etmişler, İmâm-ı A’zâm hazretlerinin takip edilmesi gerektiğini anlatmışlardır.
Fatih Gençlik Vakfı’nın Kuruluşu
MTTB’nin 47. ve 48. döneminde Fatih Sultan Mehmed Han’a lâyık bir eser vücuda getirmek gayesiyle ‘Fatih Anıtı Yaptırma Komitesi’ kurulmuş ve halktan para toplanmıştı. ‘Orta Öğretim Komitesi’ adını taşıyan bu topluluğun gayesi rozet mukabili halktan yardım toplamaktı. Bu şekilde toplanan para 48. Dönem MTTB Genel Başkanı İsmail Kahraman’a teslim edilmiş ancak Fatih Sultan Mehmed Han’ın hatırasını yaşatacak bir heykel yaptırma düşüncesi 1971 Nisan’ına kadar fiiliyata geçirilememişti.
- Genel Kurul’da MTTB Genel Başkanlığı’na seçilen Muhterem Ömer Öztürk, bu düşünceyi hayata geçirmek için hemen işe koyuldu. Bu öyle bir eser olmalıydı ki ecdâdın sebilleri, imarethaneleri, köprüleri, kervansarayları, hanları, çeşmeleri, mektepleri gibi ebediyete uzanan eserlerine benzemeliydi. Ecdat, mezarında mütevazı bir şekilde yatarken eserlerini cemiyetin hizmetinde görmeyi tercih etmişti. Onların torunları olan bizlerin, ecdadın rûhuna tezat teşkil edecek birtakım teşebbüslerde bulunmamız elbette düşünülemezdi.
Muhterem Ömer Öztürk, bu düşünceler neticesinde Fatih Sultan Mehmed Han’ın hatırasını yaşatacak en uygun eserin bir vakıf kurulması olduğuna karar vermiştir. Muhterem Ömer Öztürk, hemen teşebbüslere başlamış, vakfın kuruluş hazırlığını tamamlamış, mahkemenin verdiği 21 Haziran 1971 tarihli karar ile Fatih Gençlik Vakfı’nı resmen kurmuştur ve bu Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB Genel Başkanlığı döneminin mühim icraatları arasına girmiştir.
[1] O günün şartları, İslâmî tâbirler yerine ancak bu tip genel ifadelerin kullanılmasına müsaade ediyordu. Bu ifadelerle, dinimizin kesin olarak yasakladığı, menfî anlamda milliyetçilik veya ırkçılığın kasdedilmediği açıktır.
[2] Bekir Yıldız 2014 mahalli seçimlerine kadar Kayseri Kocasinan Belediye Başkanlığı yapmıştır.
[3] Balcı, daha sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü, akabinde de New York Emniyet Ataşeliği yaptı ve orada vuruldu.
[4] Ömer Öztürk’ün yanında o esnada Sedat Savaşer bulunmaktaydı.
[5] Onuncu Asliye Hukuk Mahkemesi Başkanı olan Hamdi Bey, 1973 yılında Fatih Gençlik Vakfı Matbaası’nın açılışına Yargıtay üyesi olarak tebrik telgrafı göndermiştir.