Adana’da Ömer Öztürk’ün evi ile Sâmi Efendinin evi arası, yürüyerek rahat gidilip gelinebilen 300-400 metre mesafede imiş. Sâmi Efendi hazretleri 1952’de İstanbul’a gittiğinde Ömer Öztürk 6 yaşındaymış. O günlerde Hazret’in evine gittiklerinde, Sâmi Efendi de onların evini ziyarete gidermiş.
Ömer Öztürk ilkokula Adana’da başlar. Dördüncü, beşinci sınıfları Erenköy Zihni Paşa İlkokulu’nda okur. Böylece Adana’da başladığı ilkokulu İstanbul Erenköy’de tamamlamış olur.
Erenköy Zihni Paşa İlkokulu, Zihni Paşa Camii müştemilâtındandır. O camiyi yaptıran Zihni Paşa, oraya medrese de yaptırmış, sonra bu medreseyi ilkokula çevirmişler.
Muhterem Ömer Öztürk’ün aile dostu ve yaşıtı olan Kayserili Taha Kirazoğlu şunları anlatır:
“Çok küçük yaştan beri mahalle arkadaşlığımız vardı. Çocukluğumuz aynı sokakta geçti. Ömer Bey ezan okunduğunda top oynamayı veya herhangi bir oyunu bırakıp ezan bitene kadar çömelip ezanı sükûnetle dinlerdi. Dolayısıyla bizler de oyunu bırakıp beklerdik. Mahallenin çocukları olarak hepimiz sinemaya, denize, vakit geçirmek için gezmeye giderdik. ‘Hadi Ömer sen de gel, derdik gelmezdi. Hiçbir yorum da yapmazdı. Sâkin, ağırbaşlı bir çocukluğu vardı.”
Hz. Sâmi’nin (k.s.) ihvânından, hâlen Erenköy’de ikâmet eden (87 yaşında-2017) Hikmet Akçoknak şunları anlatır:
– Ömer Bey çocukluğunda bir başkaydı; edepli, vakur bir çocuktu, sorulmadıkça pek bir şey söylemezdi. Daha sonraları bizler hep ticaret peşinde koştuk, Ömer Bey Talebe Birliği’nde cihâd yaptı.
Sâmi Sultan (mânevî) vazîfeyi ona verdi. Daha sağlığındayken bir sohbet esnasında kalkıp kendi yerine onu oturttu, burası senin yerin, dedi. Eteğine iyi yapışmak lazım!”
Kur’ân Eğitimine Başlaması ve İlkokul Yılları
Ömer Öztürk ilkokuldan önce Adana’da, Şeyhoğlu Camii imamlarından Ahmet Hoca’dan Kur’ân öğrenmeye başladı. Ahmet Hoca’dan sonra Adana’da Recep Hâfız ile Kur’ân tahsiline devam etti. 1952 yılında Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) İstanbul’a hicret etti. Ömer Öztürk de ailesi ile birlikte 1955’te İstanbul’a yerleşti.
İstanbul’a göçtükten sonra, eşyaları toplayıp dükkânı da oradaki bir muhasebeciye bırakmak üzere babasıyla Adana’ya döner. Birkaç ay daha orada kalır. Böylelikle Ömer Öztürk dokuz on yaşlarında iken İstanbul’a yerleşmiş olur.
Okul çağına gelince babası bir sene okula göndermez. Bunun müsebbibi de; Ahmed Hoca’dan tecvid ve kıraat öğrensin, Kur’ân okumasını ilerletsin, bazı ezberleri yapsın diyedir. Amme cüzünü ezberlemiştir ki nedense Hacı baba bu uygulamasından dolayı pişman olur. Diyor ki:
– O zaman aklımız ermiyordu, bize bir akıl veren de olmadı. Kur’ân’ı iyi öğrensin; tecvid, kıraat öğrensin diye bir sene okula geç gönderdim. Ama o bir sene zarfında hâfız bile olurmuş, bizim aklımız ona ermedi.
Ömer Öztürk iki hocadan Kur’ân öğrenmir. Adana’da başka da yoktur zaten. Recep Hâfız, evlerine gelir. Ahmet Hoca da Şeyhoğlu Camii’nin imamıdır, ders almak için camiye gider. İstanbul’da bir sene, Hekimoğlu Ali Paşa Camii İmamı Hilmi Toros Hoca’dan tecvid ve kıraat öğrenir.
Ahmed Hoca’nın İhlâsı
Ahmed Hoca, sâlih bir zâttır. O zamanlar tabii kadro yok, hoca Allah rızası için imamlık yapıyor. Her sene yaz aylarında bir süre kaybolurmuş. Bir gün Hacı baba kendisine sormuş:
– Hocaefendi, yaz boyunca kayboluyorsun, nereye gidiyorsun?’
Önce söylemek istememiş ama sonra şöyle anlatmış:
– Mehmed Bey, benim bir maaşım, düzenli gelirim yok. Babadan kalma bir ev var, kira vermiyorum. Yazın hasat zamanı köyüme gidiyorum, orada bana ve komşularımıza ait tarlalar var; bu tarlalarda çalışıyorum, komşuların verdiği hububatı satıp onunla geçiniyorum.
Bu hocaefendiye Allah yetmiş yaşında hacca gitmeyi nasip etti. Mekke-i Mükerreme’de Cennetü’l-Muallâ’da Hz. Hatice validemize komşu oldu, elhamdülillah. Nur içinde yatsın. O zaman Kur’ân öğreten olmadığı için Hoca, hem Elif-ba cüzünden Kur’ân okutur, hem tecvit, kıraat okutur, kimini de hâfızlığa çalıştırırdı. Cami dolu olduğu için her öğrenciyi ayrı ayrı çalıştırırmış. Hâfız adaylarına şu nasihati edermiş:
– Oğlum, hâfız olmak kolay, esas zor olan hâfız ölmektir. Çünkü Cenâb-ı Hak, ilmi isteyene vereceğim diyor. Eh siz de hâfız olmak istiyorsunuz. Allah vaadinde sâdık, size hafızlığı ihsan edecek. Ama hâfız ölmenin bir teminatı yok. Bu sebeple hâfız ölmek için gayret edin!